§59: Estetiğin Yolu Neden Ahlakilikle Kesişir?

13 Eylül 2023 / §59: Estetiğin Yolu Neden Ahlakilikle Kesişir? için yorumlar kapalı

Blog

Yazar: Selda Salman

Bu yazıda Yargı Gücünün Eleştirisi’nin “Ahlakiliğin Sembolü Olarak Güzellik Üzerine” başlıklı 59 numaralı bölümüne odaklanacağım. §59’un, estetik ve ahlakilik arasındaki ilişkinin aşikâr kılındığı ve üçüncü Kritik’in kritikler projesi açısından öneminin sergilendiği kesişim noktalarından biri olduğu kanaatindeyim. Bu bölümün pek çok açıdan Kritik’in önemli bölümlerinden biri olduğunu, bir niyet ifşası mahiyeti taşıdığını düşünüyorum.

Kant’ın başından itibaren en büyük amacının ahlaka felsefi bir açıklama getirmek olduğunu söylemek mümkün. Nitekim birinci Kritik’te Kanon bölümünde dile getirdiği gibi doğanın en yüce amacının, nihai amacın ahlaki olduğunu düşünüyor (A801/ B829). Ahlak Metafiziğinin Temellendirilmesi ve Pratik Aklın Eleştirisi’nde açık olan bu felsefi çaba üçüncü Kritik’te estetiğin de ahlakilikle bağlanmasıyla daha da merkezi bir yere oturuyor. Bu ise aslında Kant’ın temel sorusu, diğer tüm soruları bünyesinde barındıran “insan nedir?” sorusuna kökensel bir cevap niteliği taşıyor gibi görünüyor.

Her ne kadar pratik felsefe ve estetiğin zeminleri farklı yetiler olsa da ortaklıkları fazlasıyla dikkat çekicidir. Her iki alan da göz ardı edilemeyecek şekilde duygularla işler. Pratik alan için saygı duygusu, estetik alanda ise haz ve hazzetmeme duyguları sine qua non’dur. Ancak her şeyden önce hem ahlakilik hem estetik öznel ilgi ve çıkarı dışlayan bir yapıda vuku bulur. Her iki alan da diğer öznelerin varlığını gerektirir. Bu durum ahlakilik için daha kolay kabul edilebilir olsa da estetik söz konusu olduğunda itirazlar gelebilir. O nedenle kastımın (§9) güzelin kavramlar olmadan evrensel haz verebilmesi ve bunun sonucunda (§19) herkesin onamasını talep etmesi ve (§41) empirik ilgiyle bağlanması olduğunu eklemeliyim (Bu bağlantılara eklemeler yapılabilir).

Belirtmek gerekir ki §59, ahlakiliğin üçüncü Kritik’te birdenbire karşımıza çıktığı bir bölüm değildir. Yalnızca başlığı ile bunu açık bir biçimde dile getiren bölümdür. Yargı Gücünün Eleştirisi’nde sıklıkla ahlakiliğe doğrudan ya da dolaylı göndermeler bulunur (Örneğin §12’de beğeni yargısının a priori zeminine işaret ederken ahlakilikle kurulan bağlantı, §29 ve sonrasında ahlaki duygularla yüce duygusu arasındaki ilişki, §42’de doğa güzelliğine duyulan dolaysız ilginin ahlaki duyguya benzer bir zihin durumunu gösterebileceğinin söylenmesi vb.). §59 tam da öncesinde sıklıkla işaret edilen estetik ve ahlakilik arasındaki ilişkinin adını “sembolik” ve “analojik” olarak koyar. Sembol, bir görünün bir kavramla kurduğu dolaylı ilişkiye işaret eder (YGE, 5:352) ve bu dolaylı ilişki içinde güzelliğin ahlakilikle bağlantısı açılır ve hatta bu ilgi Arendt’in Kant okumasını yankılayacak biçimde toplumsal olana da yönelir. Kant şöyle ifade eder:

“Şimdi diyorum ki güzel ahlaki olarak iyinin sembolüdür ve yalnızca bu bakımdandır ki (herkese doğal olan ve herkesin başkalarına ödev olarak yüklediği bir ilişki) başka herkesin onayı için bir istem ile haz verir. Bununla zihin aynı zamanda salt duyu izlenimleri yoluyla haz alabilirliğin üzerine bir yükselmenin ve bir soyluluğun bilincini kazanır ve başkalarının değerlerini de onların yargı yetilerinin benzer bir maksimine göre ölçer” (YGE, 5:353).

Buradan aslında bu sembolik ilişkinin hem ahlaki hem toplumsal bir ilişki olduğu iddiasında bulunulabilir. Elbette bu iddianın toplumsallık kısmı bu blog yazısının boyutunu çok aşacaktır ancak alıntıdan da görülebileceği üzere bu sembolik ilişkinin diğerlerinin değerinin hesaba katılmasına olanak sunan, toplumsal bir mahiyeti de vardır. Bir başka deyişle §59, ahlakilik üzerinden, estetik yargıların toplumsal özelliklerini de sergileyen bir bölüm olarak ele alınabilir.

Güzellik ve ahlakilik arasındaki analojilere geldiğimizde de bunların Kant’ın bu iki alan arasında kurduğu temel ortak özelliklerden müteşekkil olduğunu görürüz. Kant, analojileri (1) dolayımsızlık, (2) ilgi/çıkar içermeme, (3) özgürlük ve (4) evrensellik olarak sıralar (5:354). Kant’ın yalnızca bir paragrafta her birini birkaç cümle ile dile getirdiği bu analojiler oldukça önemli tartışmalara gebe ve esasen geniş erimdedir. Birbirlerine doğrudan bağlı olan söz konusu analoijlere yakından bakıldığında ise kısaca şunları öne sürmek mümkün hale gelir:

Dolayımsız olma hem estetiğin hem ahlakiliğin anlama yetisinin kavramlarının dolayımı olmadan gerçekleşmesi demektir. Her ikisi de Kantçı anlamda kavram, kategori ya da bir kalıp içine sokulmadan vuku bulur. Nitekim Kant’ın bize söylediği anlamda kavramsallık bir şeyin o şey olabilmesi için ne gerektiğini söyler, ona ilişkin kuralı verir. Ve fakat ne beğeni ne ahlak böylesi bir kavramsal düzeneğe, bir ön-belirlenime ya da kurala sahiptir. Bununla da her iki alan bilişsellikten ayrılır.

Dolayımsızlık dışsal bir otoriteyi dışlar. Belirleyici yargılardan farklı olarak estetik yargılar anlama yetisinin otorite alanı dışındadır. Bu durum bize özgürleştirici bir haz verir, çünkü güzel özgürce, yasa ve kural tarafından belirlenmeden ortaya çıkar. Üstelik burada otoritenin yokluğu aynı zamanda toplumsal alandaki otoriteyi de kapsar. Nitekim Kant ne estetik yargıyı toplumun beğeni yargıları doğrultusunda verilen bir yargı olarak koyar ne ahlakı toplumsal norm, gelenek görenek ve benzerleri üzerinden tanımlar. Her ikisinin de deyim yerindeyse neşet ve etki ettiği locus öznenin yetileridir.

İkinci analoji olan ilgiden ari olmak estetik haz ya da hazettememe duygularının herhangi bir ilgiden/çıkardan kaynaklanmaması anlamına gelir. Her ne kadar ahlak en yüksek iyiyi hedeflese de ahlakın ortaya çıkmasında ilgi bir ön koşul değildir, olmamalıdır. Dolayısıyla hem ahlak hem estetik koşulsuzdur. Bu nedenle estetikte, ilgiden bağımsız olmak ahlakın da ilgiyi dışlamasıyla analojiktir.

İlgi ve çıkar sahibi olmamak insanı yücelten bir etki içerir ki bu da beraberinde saygıdeğerlik, saygınlık duygularını getirir. Nitekim kişi duygusunun nesnesiyle bir çıkar ilişkisi kurmadan bir duygu durumuna yükselmiştir ve bu duygu saygıyı çağırır. Hem Ahlak Metafiziğinin Temellendirilmesi (s. 16-19) hem Pratik Aklın Eleştirisi’nin (5:73-79) salık verdiği gibi saygı duygusu ise “ahlak yasasına saygı” olarak ahlakiliğin temel duygusudur.

Üçüncü analoji olan özgürlük estetik yargıda hayalgücünün özgürlüğüyle ahlakta iradenin özgürlüğünü bir arada ele alır. Beğeni yargılarının özgürlüğü ve iradenin özgürlüğü arasında kurulan bağ estetik yargıların özgür oyun vasıtasıyla verdiği hazzın ahlaki özgürlüğü yankılamasına ilişkindir. Elbette her iki özgürlük arasında fark vardır. Ancak estetik özgürlük, iradenin özgürlüğünü hatırlatır, ahlaki özgürlüğü destekler, tam da §59’un bize söylediği sembolik bir önem arz eder. Bu da doğrudan doğruya bir nedene dayanmayanı, koşulsuz olanı çağrıştırmakla alakalıdır.

Estetik yargılar özgür olduğu için duyguların ve davranışların nedensel ilişkisinin dışarıda bırakılabilme imkânını göstermesi açısından önemlidir. Özgürlük burada yalnızca üretici hayalgücünün özgürlüğünü göstermez, aynı zamanda dolayımsızlık ve ilgiden bağımsız olmakla birleşir. Bu bağlamda estetik yargılar arzular, eğilimler ve benzeri belirlenim teşkil edebilecek özelliklerimizin boyunduruğundan özgür olabileceğimizi, özgür bir doğamız olduğunu analojik olarak hatırlatır.

Paul Guyer’ın da söylediği gibi Kant “Yargı Gücünün Eleştirisi boyunca doğa alanı ile özgürlük alanı arasındaki uçurumun kapatılmasıyla ilgilenir ve bu çabanın biçimlerinden biri, özgürlük temelli ahlakın, akıl için olduğu kadar duygu için de erişilebilir olmasıdır. Estetik deneyim, ahlaki duygunun gelişmesine katkıda bulunabileceği için hayati hale gelir” (s. 225).

Son olarak evrensellik analojisi ise hem estetik hem ahlaki yargıların evrensel geçerliliğine ilişkindir. İlk üç analojiyi gerektiren bu dördüncü analoji verilen yargıların herkes için geçerli olabilmesi talebi üzerinden kurulur. Estetik yargılar evrensellik talebinde bulunur ve ahlakilik de evrensel olarak geçerli olmalıdır (YGE, 5:354). Ahlakiliğin pratik ilkesi olan evrensellik, estetiğin talebidir -ki bu talep de ilgiden bağımsız olmakla ilgilidir. Eğer bu duygu bende herhangi bir çıkarım olmadan ortaya çıkıyorsa bana bağlı değildir ve diğerleri de bu duyguyu duyabilir, dolayısıyla evrensel olmalıdır.

Bu blog yazısının başındaki iddiaya dönecek olursak, estetik yargıların yalnızca estetik olmanın ötesinde ahlakilik alanında etkiye sahip olması ve Kant’ın -sembolik olarak adlandırsa da- ahlakilikle kurduğu analojiler oldukça önemli görünüyor. Her biri birbirini gerektiren, birbiriyle içsel bağlara sahip bu analojiler bize Kant’ın insan anlayışına ilişkin oldukça derin sözler söylüyor. Üstelik yalnızca ahlakilikle yankıları da yok. Satır aralarında işaret etmeye çalıştığım gibi rahatlıkla toplumsal alana taşınabilecek, politika alanına konu olabilecek verimli kapıların açılmasını da sağlıyor. Bu nedenle üçüncü Kritik’te teleolojiye gelmeden önce beğeni yargılarının ahlakilikle kurduğu ilişki, üzerinden atlanabilecek, görmezden gelinebilecek, tali bir mesele gibi algılanabilecek konumda değildir kanaatindeyim.   

Okuduğunuz için teşekkür ederim.

KAYNAKÇA

Guyer, P. (2005). The Symbols of Freedom in Kant’s Aesthetics. Values of Beauty: Historical Essays in Aesthetics. Cambridge: Cambridge University Press. (s. 222-241) doi:10.1017/CBO9780511840876.010.

Kant, I. (2004). Kritik der Urteilskraft. Reclam, Ditzingen.

Kant, I. (2009). Critique of Pure Reason, Çev. Paul Guyer, Allen W. Wood, Cambridge University Press, New York.

Kant, I. (2013). Ahlak Metafiziğinin Temellendirilmesi, Çev. Ioanna Kuçuradi, Türkiye Felsefe Kurumu Yayınları, Ankara.

Kant, I. (2015). Critique of Practical Reason, Çev. Mary Gregor, Cambridge University Press, New York.