Yazar: Nur Betül Atakul
Arapça bir deyim “el-maʿnâ fî batnı’ş-şâʿir” yani “anlam şairin karnındadır/içindedir” der. Şiir gibi dilin estetik bir materyale dönüştürüldüğü sahalarda anlamın açıklığı ilk elden talep edilmez hatta bazılarına göre gerekli dahi olmayabilir. Ancak yazılış amacı sorgulama nesnesini anlaşılır kılmak olan felsefi metinlerden beklenen rasyonellik, tutarlılık, argümanların okuyucu tarafından takip edilebilir oluşu gibi temel özellikler, baştan anlaşılırlığı garanti altına almaya yöneliktir. Gelin görün ki çoğunlukla anlaşılırlık konusunda tüm bu kriterleri sağlamak bile imdada yetişemeyebilir. Bazen, hatta sıklıkla, felsefe okuyucusu kendini ancak filozofun zihnine girsem ne kastettiğini ne amaçladığını anlarım diye düşünürken bulur.
Christian Garve Kant’ın birinci Kritik’ini okuduğunda tam da bu sebeple ona çok kızmıştı. Eseri okuyanların neredeyse tamamının hissiyatına tercüman olacak şekilde metnin açıklıktan yoksun olduğunu düşünmüştü. Ona göre Alman halkını Fransa ve İngiltere gibi ulusların entelektüel seviyesine çıkarmak için yazarların anlaşılır olmayı her şeyin önüne koymaları gerekiyordu.[1] Bildiğimiz kadarıyla Kant’ın Garve’nin eleştirisini okuduğunda eserinin okurları tarafından anlaşılmadığına dair kaygı çekmesine sebep olan en mühim nokta eleştirmenin onun düşüncesini Berkeley’in idealizmiyle eşdeğer görmesiydi. Prolegomena’da bu iddiaya cevap vermek için epeyce mürekkep akıttı. Ancak görüyoruz ki Kant, Garve’nin anlaşılırlık konusundaki suçlamalarını da mühim buldu. Başka eserlerinde bu iddiaya yanıt verme gayreti içerisinde oldu. Kendisi de “her felsefi öğretinin geniş halk kesimlerine açılmaya uygun” olması gerektiği hususunda Garve’ye katılıyordu.[2] Her ne kadar özellikle insanın akli melekelerinin sistematik bir eleştirisiyle açığa çıkan formel metafiziğin bu ödevden muaf olduğunu düşünse de halkının Aydınlanmaya eklemlenmesi konusunda Garve kadar istekliydi. Her ikisi de Alman halkını bilgilendirmeyi, kültürel ve felsefi tartışmaların seviyesini yükseltmeyi önemsiyordu. Ancak Kant felsefi titizlikten ödün vererek popülerlik kazanmaya karşıydı.[3]
Kant metinlerini Garve’nin talebini karşılayacak kadar açıklayıcı kılabilir miydi bilemiyoruz. Ancak ona göre metinlerinin anlaşılmasındaki zorluk eleştirel felsefenin tabiatından kaynaklanıyordu. Kılı kırk yaran bir hassasiyetle yazmak zorundaydı. Bu noktada okurlarını bekleyen zorlayıcı görevin farkında olmakla beraber onların işini kolaylaştıramazdı. Kant’ı genellikle din felsefesini ilgilendiren mevzular ekseninde okuyan bir okur olarak ben de bu zorluktan nasibimi aldım. Bir mucize eseri Kant’la sohbet etme imkânım olsaydı maksadını kendisine sorardım dediğim en çetrefilli meselelerden biri, Kant’ın zihninde iman sahibi dindar bir kişinin kimliği olurdu. Böyle mucizevi bir buluşma, en azından bu sonlu-sınırlı hayatta gerçekleşmeyeceğine göre kendi soruma kendim cevap vermeyi denemeliyim. Bu yazı böyle bir cevap denemesi olacak.
Yukarıda sorduğum sorunun cevabı Kant’ın metinlerine başvurup, inanmayla ne kastettiği, dinin neliği ve doğasına dair bir dizi mevzuyu açıklığa kavuşturunca açığa çıkıverecekmiş gibi duruyor. Ancak böyle bir çalışma tek başına yeterli değildir. Araştırma sahasını genişletip Kant’ın tüm çalışmalarını filozofun tıpkı Garve ve benzer çağdaşları gibi Aydınlanma projesine kendi zaviyesinden katkısı olarak okumak cevap arayışında bizlere yardımcı olabilir. Ancak bu durumda “bir tür tutum olarak dindarlığın” ne olacağı, dindar insanın alemi okuma biçimi hususunda Kant’ın ahlak, antropoloji, estetik vb. alanlardaki görüşlerini de göz önünde bulundurarak çıkarımlar yapmamız gerekir ki bu da oldukça zorlayıcıdır.
Kant “Aydınlanma Nedir?” makalesinde Aydınlanmayı insanın kendi aklını herhangi bir otoriteye teslim etmeden kullanabilme gücünü eline alması olarak tanımlar. Foucault, aynı adla kaleme aldığı ünlü metninde bu tanımın on sekizinci yüzyılın sonunda meydana gelen sosyal, politik ve kültürel dönüşümleri analiz etmek için yeterli olmadığını vurgulayarak aslında metin ile üç Kritik arasındaki bağlantıya işaret etmenin daha önemli olduğunu ifade eder. Foucault’nun analizinde ehemmiyet verilmesi gereken bir diğer husus ise Kant’ın Aydınlanmayı tarihi bir dönem değil bir “tutum” olarak anlamasına yaptığı vurgudur. Belli bir tutumla dünyaya yönelen aydınlanmış zihin, Kant’ın eleştirel felsefeyle inşasına çalıştığı yapıyı bütünlüğü içinde kavrayabilme becerisine sahiptir. Bu manada Aydınlanma Yunanlıların ethos kavramıyla ilişkilendirilebilir. “Kendimize dair eleştirel ontolojiyi bir teori, bir doktrin ya da giderek biriken sürekli bir bilgi olarak görmek doğru olmaz; o bir tutum, bir ethos, felsefi bir yaşam olarak ele alınmalıdır.”[4] Kant’ın dindarlığa dair tespitlerinde de benzer bir tutuma vurgu yapılmaktadır. Aklın eleştirisini titizlikle ortaya koymasının bedeli olarak kolay anlaşılır hale getiremediği eserleri boyunca Kant, aklın sınırları ve bu sınırlar dahilinde uyulması elzem ilkeleri ortaya koymakla beraber, bu sınırların hem içiyle hem de dışıyla ilgilenen bir tutuma da işaret etmekten hiç geri durmaz. Bence ilk Kritik’ten itibaren insan doğasının sınırlarının iki yanına dair ilgisine yaptığı bu vurgu[5] yine filozofun sınıra riayet etmek konusundaki aşırı titizliği sebebiyle çoğunlukla yanlış yorumlamalara sebebiyet vermiştir. Oysa Kant, sınırın iç kısmıyla ilgili olan dünyayı bilmenin (Welt kennen) yetersizliğini de vurgular. Dünyayı aklın sınırlarına riayet ederek bilmek önemlidir ancak dünyada yolunu bulmaya (Welt haben) hizmet ettiği ölçüde. “Çünkü birincisi, yalnızca tanık olduğu oyunun anlaşılmasını, ikincisi ise oyuna fiilî katılımı ima eder.”[6] Filozofun meşru gördüğü dindar tutum kişinin elde ettiği dünya bilgisini kendi fiilî katılımını mümkün kılacak şekilde yorumlamasının bir yoludur.
Filozofun meşru gördüğü dindar tutumun ne olduğunu anlamak için elbette Yalnızca Aklın Sınırları Dahilinde Din eseri çok ehemmiyetlidir. Insole gibi yorumcular metnin Kant’ın felsefesi açısından yapıcı bir etkiye sahip olmadığını söyler. Bu kitapta Kant sadece vahiy temelli Hristiyanlık doktrinlerini saf akıl dinine tercüme etmeye girişir.[7] Belli ki Kant’ın, dini tavrı yanılsamalı coşkunluktan uzak tutma çabası, Insole’un onun vahiy dinini doğru yorumlama becerisine verdiği önemi fark etmesini engellemiştir. Öte yandan Wood gibi bu yanlış yönlendirmenin akışına kapılmayan okurları Kant’ın özelde Hıristiyanlığın ve daha genel bir çerçevede vahiy dinlerinin insanların hayatında olumlu bir ahlaki etkiye sahip olduğunu taktir ettiğini ve bizlere de bunun önemini gösterdiğini düşünmektedir. Ona göre Kant, seküler yorumu tercih edenlerin iddia ettiği gibi vahiy dininin zamanla yok olmasını öngörmez. Aksine dini kendisine sonradan eklenen ve başlangıçtaki amaçlarına uygun olmayan batıl unsurlardan arındırmak ister. Hatta Wood, Kant’ın kendi felsefi bakış açısını dini olarak gördüğünü de iddia etmektedir.[8] Bu son iddiayla ilgili ufak bir şüphe ihtimalini yedekte tutmakla beraber Wood’un, Kant’ın felsefi ilgilerinin içinde dinin ya da Tanrıya inanmanın ahlaki ve dini anlamının önemli bir yer edindiği tespitine tamamen katılıyorum.[9]
Pek tabii Kant, dindarlığın geleneksel yaklaşımların pek çoğunda rastlanan özelliklerini benimsemez. Ona göre din, Tanrı ya da insana yönelen bir hizmet olarak görülemez; o, Tanrı’ya yaranmak ya da insana teselli vermek suretiyle onun kendisini iyi hissetmesini sağlamak için bir aracı değildir. Kant’a göre böyle anlaşıldığında din ya kölece bir tapınmaya evrilir ve insanı değersiz kılar ya da egosantriktir. Onun zihnindeki dindar tavır bu yaklaşımların ikisinden de uzak kalarak Tanrı’ya layık olmanın ahlaka uygun eylem aracılığıyla mümkün olduğuna inanır. Metinlerinde çok kez tekrar ettiği üzere din, kişinin tüm ödevlerini Tanrısal buyruklar olarak kabul etmesidir.[10] Bu tanım dindar tavra dair önemli bir belirlemeyi de içerir. Kant’a göre dindarlık öznel bir tutumla ahlaki ödevleri tanrısal telakki etmeyi gerektirir. Böylece vahye iman etmiş kişi, o vahiy aracılığıyla sahip olduğu bilgeliği de dünyadaki yerine anlam vermek için kullanabilir. Böylelikle aklın sınırlarını ihlal etmeden bilme ve kavramaya dair tüm eylemlerini tek bir kavram altında birleştirir. Bu bağlamda Kant, tarihsel dinlerin önemli bir rolü olduğuna inanır; bunlar, akıl dininin tabiat ötesi özelliklerini anlaşılır kılar ve temsiller aracılığıyla onlarla ilişki kurmayı kolaylaştırır (6:65). Kant’a göre tarihsel dinler vahyin insan tecrübesine yakınsayan anlatımına dayanarak, kendisiyle akıl dininin saf kavramları için uygun temsiller bulduğumuz ve onları kendimiz için anlaşılır hale getirdiğimiz bir tür şematizme yol açar. Böylece, vahiy dini bize duyusal unsurlar sağlar ve bu unsurlardan hareketle akıl dininin aşkın unsurlarına yükselmemize imkân tanır. Burada tarihsel dinlerin özünde ahlaki kavramların olduğunu gözden kaçırmayan, ideali idole değişmeyen[11] bir kimsenin dünyada yolunu bulmak hususunda oldukça fayda göreceği bir tavra işaret edilmektedir. Mesela bu kişi, aklın pratik kullanımına dayanarak öznel bir biçimde kendisini yargılama erkine sahip mutlak kudret sahibi bir Tanrı’ya karşı sorumlu olduğunu düşünebilir.[12] Yüce bir kanun yapıcı olarak değerlendirdiği Tanrı ideali sayesinde kişi kendisini diğer insanlarla ilahi buyruklara bağlı yaşadığı bir ahlaki topluluğun üyesi olarak değerlendirebilir.[13] Böylece tek başına güç yetiremeyeceği ahlaki amaçların insanlık ve Tanrı idealiyle ulaşılabilir olduklarını tahayyül eder.
Kant üçüncü Kritik’te de benzer bir bakışın öznel bir ahlaki gerçekliği kurma gücüne işaret eder. Tanrı ideali insanın alemi nihai ereklerle bağlantılı olarak kavramasının önünü açar. Tüm rasyonel varlıkları kapsayan evrensel mutluluğun ahlaki ilkelerle bir arada olduğu bir dünya için var gücümüzle çaba sarf edebilmemiz böyle bir kavrayışın eseridir.[14] Yine dünyayı böyle bir bakışla kavradığımızda alemi belli kurallar çerçevesinde yaratan Tanrı’yı aynı zamanda onun ahlaki yasa koyucu olarak da düşünerek nihai ereği bir kavram altında birleştiririz.[15]
Yukarıda Kant’ın farklı eserlerine yaptığım atıflar, onun öznel ve aydınlanmış bir tutum olarak dindarlığı nasıl anladığını göstermek açısından kuşatıcı olmaktan uzaktır ancak pozitif bir belirlenim için yeterli olduklarını umuyorum. Kant’a göre “neyi bilebilirim?” ve “ne yapmalıyım?” sorularının cevabı Tanrı’ya inancın öznel temellendirilmesine muhtaç değildir. Tam tersi bu iki sorunun cevabında nesnel ilkelerin belirlenmesi konusunda titizlik göstermek ve aklın sınırlarının içerisinde kalmak elzemdir. Ancak “neyi umabilirim?” sorusunun cevabı ereklere dair bir araştırmayı gerekli kılar. Bu, aklın teorik ve pratik kullanımlarının birleştirildiği bir bakış açısıyla mümkündür. Burada aydınlanmış bireyin aklını kendi amaçları için kullanması gerekmektedir. O, bir tür üst bakış kazanma ve muhtelif bilişsel ve duyusal fakülteleriyle kavradığı alanları, anlamlı bir bütünün parçaları kılma hususunda kendi gayretini ortaya koymaktadır. Burada alternatif, hatta en geniş bakış açılarından biri dindar kişininkidir. O kadir-i mutlak, bilge ve adil bir yaratıcı Tanrı idesi altında alemi kavrar. Dinin ritüellerini fanatizmden uzak ahlaki bir bağlılıkla yorumlayarak tatbik eder. Kendisini ve diğer tüm rasyonel varlıkları Tanrı’nın yaratıcısı ve mutlak hükümranı olduğu bir dünyanın vatandaşı olarak görür. Bu dünyanın nihai ereği olan ahlakın ve mutluluğun uyumunun tesisi için elinden gelen gayreti gösterir. Böyle dindarca bir tutum Kant için hem meşru hem de övgüye değerdir.
KAYNAKÇA:
Foucault, Michel. “Qu’est-ce que les Lumières?”, Dits et Ecrits, c. IV, 1984, 562-578. https://foucault.info/documents/foucault.questcequeLesLumieres.fr/
Insole, Christopher J. Kant and the Divine: From Contemplation to the Moral Law. Oxford, United Kingdom New York, NY: Oxford University Press, 2020.
Kant, Immanuel. Critique of Pure Reason. Çeviren Paul Guyer ve Allen William Wood. The Cambridge Edition of the Works of Immanuel Kant. Cambridge: Cambridge University Press, 2000.
———. Critique of the Power of Judgment. Editör Paul Guyer. Çeviren Eric Matthews. The Cambridge Edition of the Works of Immanuel Kant. Cambridge: Cambridge University Press, 2013.
———.“Metaphysics of Morals” içinde Practical Philosophy, editör & çeviren Mary J. Gregor. The Cambridge Edition of the Works of Immanuel Kant. New York: Cambridge University Press, 1996.
———. Pragmatik Bakış Açısından Antropoloji. Çeviren Mukadder Erkan. 1. bs. Ankara: Fol Kitap, 2022.
———. Religion and Rational Theology. editör & çeviren Allen Wood, ve George Di Giovanni. The Cambridge Edition of the Works of Immanuel Kant. Cambridge: Cambridge University Press, 2001.
Williams, Howard. “Christian Garve and Immanuel Kant: Some Incidents in the German Enlightenment”. Enlightenment and Dissent, sy. 19 (2000): 171-92.
Wood, Allen. Kant and Religion. Cambridge University Press, 2020.
[1] Howard Williams, “Christian Garve and Immanuel Kant: Some Incidents in the German Enlightenment”, Enlightenment and Dissent, sy. 19 (2000): 171-92. s. 1.
[2] Immanuel Kant, “Metaphysics of Morals”, içinde Practical Philosophy, ed. & çev. Mary J. Gregor, The Cambridge Edition of the Works of Immanuel Kant (New York: Cambridge University Press, 1996). S. 366; 6:206.
[3] Howard Williams, “Christian Garve and Immanuel Kant: Some Incidents in the German Enlightenment”. S. 2.
[4] Michel Foucault, “Qu’est-ce que Lumières?”, Dits et Ecrits, tome IV, 1984, pp. 562-578.
https://foucault.info/documents/foucault.questcequeLesLumieres.fr/
[5] Immanuel Kant, Critique of Pure Reason, çev. Paul Guyer ve Allen William Wood, The Cambridge Edition of the Works of Immanuel Kant (Cambridge: Cambridge university press, 2000). S. 99; Avii.
[6] Immanuel Kant, Pragmatik Bakış Açısından Antropoloji, çev. Mukadder Erkan, 1. bs (Ankara: Fol Kitap, 2022). S. 38.
[7] Christopher J. Insole, Kant and the Divine: From Contemplation to the Moral Law (Oxford, United Kingdom New York, NY: Oxford University Press, 2020). S. 306-307.
[8] Allen Wood, Kant and Religion, 1. bs (Cambridge University Press, 2020), https://doi.org/10.1017/9781108381512. s. 9
[9] Wood. s. 10.
[10] Immanuel Kant, Religion and Rational Theology, The Cambridge Edition of the Works of Immanuel Kant (Cambridge: Cambridge university press, 2001). S. 177; 6:153.
[11] Immanuel Kant, Pragmatik Bakış Açısından Antropoloji. S. 130.
[12] Immanuel Kant, “Metaphysics of Morals”. s. 561; 6:440.
[13] Kant, Wood, ve Di Giovanni, Religion and Rational Theology. S. 133-4; 6: 99.
[14] Immanuel Kant, Critique of the Power of Judgment, ed. Paul Guyer, çev. Eric Matthews, The Cambridge Edition of the Works of Immanuel Kant (Cambridge: Cambridge University Press, 2013), https://doi.org/10.1017/CBO9780511804656. S. 318; 5: 453.
[15] Kant, Critique of the Power of Judgment. S. 320; 5: 455.