Sınırlar ve İnsanlık: Kant Göçmenleri Nasıl Görürdü?

9 Aralık 2025 / Sınırlar ve İnsanlık: Kant Göçmenleri Nasıl Görürdü? için yorumlar kapalı

Blog

Yazar: Aslı Şentürk

Göç bugün sadece siyasi bir mesele değil aynı zamanda insanlığın kendine nasıl baktığını gösteren bir ayna konumuna gelmiştir. Kimi ülkeler sınırlarına tel örgüler çekmekte, kimileri göçmen hareketliliğini tehlike olarak görmekte, kimileri ise insanları böyle yollara düşüren koşulları anlamaya çalışmaktadır. Bu tartışmaların ortasında en temel soru ise hâlâ aynı kalmaktadır:
Bir insan sırf yabancı olduğu için başka bir ülkenin kapısından geri çevrilebilir mi?
Bu soruya Immanuel Kant’ın verdiği cevap, yaşadığı çağın çok ötesinde bir duyarlılık taşımaktadır. Kant doğrudan “göç politikası” üzerine yazmamış olsa da onun insanın dünyadaki konumuna ilişkin düşüncesi bize bu konuda çok güçlü bir çerçeve sunmaktadır. Onun kozmopolit yaklaşımı, bugün uluslararası hukukun, insan hakları söyleminin ve mülteci tartışmalarında ortaya çıkan ahlaki vurgunun temelini oluşturan bir miras olarak görülmektedir.
Peki Kant bugün yaşasaydı, göçmenlere nasıl bakardı?
İlk bakışta soyut gibi görünen Kantçı etik, aslında insanın insanla karşılaşmasında çok somut bir ilke önermektedir:
Yabancı düşman değildir.
Evet, Kant’ın bir yabancının kabulüne yönelik düşüncesi nettir. Ancak bu konuda tartışılması gereken bir diğer önemli konu da Kant’ın ülke sınırları ve küreselleşme hakkındaki görüşleridir.

Dünyanın Ortaklığı: Yeryüzü Kime Aittir?

Kant dünyayı bir küre olarak düşünürken sadece coğrafi bir gerçeği anlatmıyordu; aynı zamanda ahlaki bir tezi dile getiriyordu. Dünya yuvarlak olduğu için insanlar nereye giderse gitsin, bir başka insan topluluğuyla karşılaşmak zorundadır. Hiç kimse “tamamen bana ait bir mekânda yaşıyorum” diyemez. Yeryüzü, insanlığın ortak meskenidir.

Bu düşünce bugün bize çok doğal geliyor. Çünkü dünyanın küresel bir ortak alan olarak algılanmasına oldukça alıştık. Ancak Kant’ın yaşadığı çağda uluslar arasındaki ilişkiler daha çok savaş, ticaret çıkarları ve sömürge rekabeti etrafında şekilleniyordu. Kant, tüm bu politik gerçekliğin ortasında insanların birbirine düşman gibi bakmasını reddetmeye çalıştı.

Dünya, ona göre “bölünmüş topraklar” değil, bütün insanlığın paylaştığı bir yaşam alanını ifade etmekteydi. Bu bakış açısı, sınırların varlığını inkâr etmemekle beraber, sınırların, insanların temel haklarını anlamsızlaştıramayacağını da vurgulamaktadır.

Bir devlet kendini koruyabilir, ama bunu yaparken insanlığı yok sayamaz.

Tam da bu noktada Kant’ın “yeryüzünün ortaklığı” düşüncesi bugün karşılaştığımız sınır politikalarıyla keskin bir tezat oluşturuyor. Modern devletler sınırlarını teknolojik araçlarla güçlendirirken, Kant’ın yaklaşımı bize güvenlik ve insanlık arasındaki dengeyi hatırlatmaktadır. Ortak bir dünyada yaşadığımızı kabul etmek, devletlerin göçü sadece rakamlardan ya da güvenlik parametrelerinden ibaret görmemesini gerektirmektedir. Göçmenlerin karşılaştıkları tehlikeler, onları sadece bireysel değil, aynı zamanda insanlığın ortak sorumluluğu hâline getirmektedir.

Misafirperverlik Hakkı: Ahlaki Eşik

Kant’ın göç üzerine sunduğu en net kavram “misafirperverlik hakkı”dır. Başka bir deyişle, bir yabancının ülke sınırlarından geçme talebini “kozmopolit bir hak” olarak görmesidir. Bu hak bugünkü anlamıyla vatandaşlık ya da yerleşme hakkı değildir. Kant’ın kastettiği misafirperverlik, çok daha temel bir insanlık ölçüsüdür.

Bu ölçü şunu söylemektedir: Bir insan başka bir ülkeye geldiğinde düşmanca muamele görmemelidir.

Kant bir yabancıya nasıl davranılması gerektiği ile ilgili, temel bazı haklar önermiştir:

  • Kapıdan kovulmamalıdır,
  • Yaşama hakkını tehdit eden bir karşılamaya maruz kalmamalıdır,
  • En azından “ziyaret hakkı”na sahip olmalıdır.

Bu “ziyaret hakkı” kişinin derhal içeri alınması anlamına gelmez; ama karşılaşmanın düşmanlıkla başlamaması gerektiği anlamına gelir. Kant burada çok önemli bir ilke koyar: Sırf yabancı olduğu için bir insanı tehdit ya da yük gibi görmenin gerekçesi olamaz.

Bugünün dünyasında bu ilke hâlâ aşılması zor bir (ahlaki) eşik olarak karşımızda duruyor.

Sınır dışı etmeler, denizden geri itmeler, kapalı kamplar, kimliksizleştirme uygulamaları…

Tüm bunlar Kant’ın minimum insanlık şartı olarak koyduğu misafirperverlik ilkesini açıkça ihlal etmektedir.

Göçmen Kampları Kant’a Ne Söylerdi?

Kant’ın ahlak anlayışı insan onuruna dayanmaktadır. Ona göre insan, araç haline getirilemeyecek kadar değerli bir varlıktır. Bu ilkenin göç bağlamındaki yansıması çok açıktır: Bir insanı politik bir pazarlık konusu, ekonomik bir yük veya güvenlik riski olarak tanımlamak, o insanı araçsallaştırmaktır.

Bugün dünyanın birçok bölgesinde göçmen kampları yıllarca kapalı tutulan ve kimi zaman temel ihtiyaçlara erişimin bile sınırlı olduğu mekânlar hâline geliyor. Bu tür uygulamalar Kant’ın ahlaki bakış açısıyla bağdaşmaz. Çünkü burada insan, başka amaçlar uğruna bir “nesne” konumuna itilir.

Kant’ın etik ilkesi bize der ki: Devletlerin sınır politikaları olabilir, fakat bu politikalar insanlık pahasına gerçekleştirilemez. Hiçbir devlet politikası, insan onurundan daha değerli ve üstün kabul edilemez.

Bu çerçeveden bakıldığında modern devletlerin “güvenlikçi” göç politikaları Kant’ın düşüncesinde ciddi bir sorgulamaya tabi tutulur. Devletler elbette ulusal güvenliği korumak isteyebilir; ancak güvenlik kavramı insan onurunun önüne geçtiğinde, Kant’a göre ahlaki zemin kaybedilir. Kant’ın yaklaşımı, devletlere tek bir şey hatırlatır: Güvenlik, insanlığın yok sayılması pahasına sağlanamaz.

Kant Neden Yabancının Reddedilmemesi Gerektiğini Savunur?

Kant’ın misafirperverlik vurgusunun ardında (en azından) iki temel neden bulunmaktadır:

1. Dünyanın ortaklığı (yeryüzü kimsenin özel mülkü değildir).

İnsan doğası gereği yer değiştiren bir varlıktır. Bu hareketliliği ahlaki olarak düzenleyecek bir ortak zemine ihtiyaç vardır. Hiç kimse bir coğrafyanın mutlak sahibi değildir; dolayısıyla birini tamamen dışlamak insanlığın doğasına aykırıdır.

2. İnsanlığın karşılaşması çatışma değil barış üzerinden kurulmalıdır.

Kant, insan ilişkilerinin zamanla ahlaki olarak olgunlaşacağına inanıyordu. Ona göre uluslar birbirine düşman olmak zorunda değildir. Misafirperverlik hakkı bu olgunlaşmanın başlangıç noktası kabul edilmiş ve kozmopolit düşüncede bir miras olarak yer edinmiştir.

Yani Kant, insan karşılaşmasını “şüphe” değil “saygı” üzerinden kurmak istemektedir.

Bugün göçmenlere yönelik korkuların çoğu, onları insanlıktan ziyade tehlike kategorilerine yerleştiren bir dil üzerinden üretiliyor. Kant’ın yaklaşımı tam da bu dilin karşısında durmaktadır.

Göçmenler: Tehlike mi? Komşu mu? Dünya vatandaşı mı?

Kant göçmeni idealize etmez; ama onları ötekileştirmez de…

Onun için göçmen, ilk olarak insandır.

Bu, göründüğünden daha radikal bir fikirdir. Çünkü modern devletler çoğu zaman topluluklarını “biz” ve “onlar” şeklinde böler. Kant bu ayrımı yumuşatmaya çalışır.

Kant’ın kozmopolit bakış açısında göçmen:

  • Aynı dünyayı paylaşan bir komşudur,
  • Farklı bir kültürün temsilcisi olsa bile temel haklara sahiptir,
  • Yalnızca varlığıyla tehlike kategorisine sokulamaz.

Bugün Kant’ın bu yaklaşımı göç konusunda hem insani hem hukuki bir zemin sunmaktadır. Göçmenleri yalnızca istatistikler, ekonomik hesaplar ya da güvenlik analizleri üzerinden değil, insanlık onuru üzerinden görmek gerektiğini hatırlatmaktadır.

Ayrıca Kant’ın kozmopolit düşüncesi, “dünya vatandaşlığı” idealini çağdaş insan hakları tartışmalarına taşıyan en güçlü damarlardan biridir. Bugün küresel düzeyde artan hareketlilik, kültürel çeşitlilik ve sınırlar arası etkileşim, Kant’ın yüzyıllar önce öngördüğü ortak insanlık fikrinin daha görünür hâle gelmesini sağlıyor. Bu yönüyle Kant’ın düşüncesi sadece geçmişe ait değildir; günümüzün çok katmanlı göç tartışmalarında hâlâ yol gösterici bir güce sahiptir.

Kant’ın düşüncesi gerçekçi mi, yoksa bir ütopya mı?

“Kant güzel konuşuyor ama dünya böyle değil” diyenler olabilir.

Evet, Kant bir ideal koymaktadır; ama bu ideal gerçekleşmiş olmak zorunda değildir. Ahlak felsefesi zaten gerçekleşmiş olanı değil, gerçekleşmesi gerekeni ortaya koyar.

Bugün siyasetçiler göçü çoğu zaman bir “kriz” olarak tarif ederken, Kant’ın yaklaşımı bize başka bir perspektif sunmaktadır:

Göç, bir insanlık karşılaşmasıdır ve bu karşılaşmanın nasıl yönetileceği, kim olduğumuzu belirlemektedir.

Dolayısıyla Kant’ın misafirperverlik ilkesi “naif bir iyimserlik” değil; politik gerçekliğin üzerine konan ahlaki bir çıtadır.

Kant bize dünyanın daha iyi olabileceğini değil, daha kötü olmaması gerektiğini söyler.

Sonuç: Kant Göçmenleri Nasıl Görürdü?

Kant bugün yaşasaydı, göçmenleri sadece yabancı olarak görmezdi; onları aynı dünyayı paylaşan insanlar olarak değerlendirirdi. Ona göre, sınırlar bir toplumu koruyabilir ama insanlığın temel değerlerini yok sayamaz. Göçmenlerin reddedilmesi, insan onuruna ve evrensel ahlak ilkelerine aykırıdır.

Kant’ın ebedi barış düşüncesi bize, göçü sadece kriz veya güvenlik meselesi olarak değil, aynı zamanda insanlık sınavı olarak görmemiz gerektiğini hatırlatmaktadır. İnsan karşılaşmaları düşmanlık üzerine değil, saygı ve barış üzerine kurulmalıdır. Sınırlar bizi fiziksel olarak ayırabilir; ancak insanları ötekileştirme hakkı vermez. İnsanlık onuru, bugün hâlâ birbirimize bağlanmamız için yol gösteriyor.

Kısacası Kant’ın bakışı, bugün hâlâ yol göstericidir: Göçmenleri görmezden gelmek ya da ötekileştirmek yerine onlarla ortak bir insanlık paydasında buluşmak hem ahlaki hem de toplumsal olarak gereklidir.

KAYNAKÇA

Bu metin hazırlanırken aşağıdaki kaynaklardan faydalanılmıştır:

  • Kant. I. (1982). Dünya yurttaşlığı amacına yönelik bir tarih düşüncesi. (Nutku, U. Çev.). İstanbul: Yazko Felsefe Yazıları, 4. s. 117-129.
  • Kant. I. (2020). Ebedi barış üstüne felsefi bir tasarı. (Yeşilçayır, C. Çev.). Ankara: Fol Yayınları.
  • Benhabib. Ş. (2021). Ötekilerin hakları: Yabancılar, yerliler, vatandaşlar. (Akkıyal, B. Çev.). 5. Baskı. İstanbul: İletişim Yayınları.
  • Benhabib. Ş. (2023). Sürgün, vatansızlık ve göç: Hannah Arendt’ten Isaiah Berlin’e tarihle satranç oynamak. (Şen, E. ve Batur, E. U. Çev.). İzmir: Livera Yayınevi.
  • Çörekçioğlu. H. (2010). Giriş: Kant, çağdaş politik düşüncenin ufku. Kant felsefesinin politik evreni. Çörekçioğlu, H. (Der). İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.