Kant’ın Siyaset Felsefesini Nasıl Bilirsiniz? Veya Tarih, Coğrafya, ve Antropolojinin Toplum ve Siyaset Felsefesindeki Yeri ve Önemi

15 Eylül 2021 / Kant’ın Siyaset Felsefesini Nasıl Bilirsiniz? Veya Tarih, Coğrafya, ve Antropolojinin Toplum ve Siyaset Felsefesindeki Yeri ve Önemi için yorumlar kapalı

Blog

Yazar: Dilek Hüseyinzadegan

Yirminci (ve yirmi birinci) yüzyıl ana akım toplum ve siyaset teorilerinde önemli bir yer tutan ve farklı yorumlara açık olan Immanuel Kant’ın siyaset felsefesi, çoğu zaman oldukça soyut, biraz da naif bulunur, ve fazla idealist olduğu eleştirisine maruz kalır. Kant’ın kendi siyaset felsefesi kadar, John Rawls, Jürgen Habermas ve Hannah Arendt’i baz almış bütün Kantçı siyaset felsefelerine yöneltebileceğimiz bir eleştiridir bu: evrensel özgürlük, eşitlik, adalet, ortak bir estetik ve politik duyu [Sensus Communis] veya kozmopolitan bir dünya düzeninin ideallerinden bahsetmek iyi güzel de, ideal-olmayan bir dünyada ve düzende yaşadığımız sürece bunların ne önemi var? Bu Kantçı fikirler bize ideal olanı söylemek dışında ne işimize yarar? Bu idealleri, deyim yerindeyse, yeryüzüne nasıl indirebiliriz? Kant’ın politik düşüncesinin tek mirası ideal bir teori, yani dünyanın nasıl görünmesi gerektiğine dair bir teori ve dünyanın gerçekte veya halihazırda nasıl olduğuna dair hiçbir şey içermeyen naif idealist bir teori mi? 

Kant’ın toplum ve siyaset üzerine yazdıkları aslında sadece idealist bir teori ile sınırlı değil. İşte 2019’da yayınlanan kitabım Kant’ın İdeal-Olmayan Siyaset Teorisi’nde, Kant’ın kendi siyaset felsefesine odaklanarak ve yirminci yüzyılda John Rawls, John Simmons, ve Charles Mills tarafından geliştirilen “ideal” ve “ideal-olmayan” siyaset teorileri ayrımını baz alarak, bu yanlış izlenimi biraz da olsa düzeltmeye çalışıyorum. Kitabımda Kant’ın sistematik felsefe denen şeyin, yani felsefi bir sistemdeki tüm düşünce öğelerinin birbiriyle bağlantılı olduğu felsefenin öncüsü olduğu gerçeğini ciddiye alıyorum. Bu beni, Kant’ın idealler ile gerçek hayat, yani normatif olanla olumsal olan arasındaki ilişki sorunu üzerinde düşünüp, bu sorunun Kant’ın sistematik felsefesindeki yerini araştırmaya yöneltiyor: yani, teleoloji ya da Yargı Gücünün Eleştirisi’nde “olumsalın yasalılığı” [Gesetzlichkeit des Zufälligen] olarak adlandırdığı ilkeye. 

İstisnasız bir şekilde, Kant’ın siyaset üzerine yazdığı her metin, tarihin nereye doğru gittiği, insanların kültürel üretiminin sosyal ve politik hedeflere ne gibi katkılarda bulunabileceği ve fiziksel ve siyasi coğrafyanın söz konusu hedeflerin gerçekleştirilmesine nasıl katkıda bulunabileceği soruları üzerine düşünmek için teleolojik bir dil kullanır. Yine istisnasız olarak çağdaş Kantçı felsefeciler, bu tür teleolojik bir dili modası geçmiş veya tuhaf buldukları için, bizi bu dili reddetmeye teşvik eder. Gerçekten de teleoloji fikrinin kökenleri, ilerlemenin kaçınılmaz olduğu, insan doğasının özünde iyi olduğu ve Tanrı benzeri bir varlığın, ne olursa olsun politik hedeflerimize ulaşılacağını garanti ettiği inancında yatmaktadır. Bu yüzden de ilk bakışta, asıl amacı insan özgürlüğü olan siyaset felsefesi için bu teleoloji fikri çok da uygun görünmüyor. Ancak ve ancak, bu kitapta ilk olarak Kant’ın teleolojik dili haklı çıkarma ve kullanma biçiminin ne kadar zengin olduğunu ve teleolojinin insan özgürlüğü ile tutarlı olduğunu gösteriyorum. “Olumsalın yasalılığı” ilkesi ile Kant, bir yandan tarihin, doğanın ve kültürün olumsallığına atıfta bulunur ve bunların geçici olarak yasalara uygun (sanki bu olumsal olgular, belli kurallara uymak zorundaymış gibi) bir açıklamasını sağlar. Diğer taraftan, Kant, siyasetin bu unsurlarına ​​−yani tarih, kültür, veya insan doğasına− yasallık atfetmenin yalnızca bir hipotez olması gerektiğini kabul eder. Diğer bir deyişle, insan ya da Tanrı hiç kimse, daha iyi bir ideal siyasi duruma doğru ilerleme kaydedeceğimizi önceden garanti edemez; gerçek siyasi ilerleme, insanların özgür iradeli çabalarıyla gerçekleşmelidir.

O halde Kant’ın toplum ve siyaset üzerine yazdığı metinlerde kullandığı teleolojik dilin asıl önemi şurada yatar: sistematik olarak düşünüldüğünde, bu ilke Kant’ın “ideal olmayan siyaset teorisinin” ana yol gösterici ilkesidir. Kant bize bu ilke yardımıyla, siyaset felsefesi ile uğraşırken hayatımızın tarihsel, kültürel ve doğal olasılıklarına dair normatif hipotez veya açıklamalara ihtiyacımız olduğunu hatırlatmaktadır. Yani kitabımda bütüncül bir yaklaşım benimsiyorum ve Kant’ın siyaset felsefesi üzerine yazdıklarını onun yöntemsel kaygıları ile bir bütün olarak ele aldığım eleştirel sistemiyle ilişkilendiriyorum. 

Bilgi ve bilim felsefesinden estetiğe, mantıktan varlık felsefesine, hele de ahlak felsefesine yaptığı devrimsel ve devasa katkılarıyla karşılaştırıldığında, Kant’ın toplum ve siyaset felsefesi biraz cılız kalıyor gibi görünebilir. Nitekim Kant’ın toplum ve siyaset felsefesi üzerine yazdıkları, 1797’de yayınlanan Ahlak Metafiziği [Die Metaphysik der Sitten]kitabının bir bölümü olan Hak Öğretisi [Rechtslehre] ile tarihsel ilerleme ile toplumsal değişim arasındaki ilişki, Aydınlanma, kozmopolitanlık veya dünya vatandaşlığı [Weltbürgerlichkeit], ve dünya barışı üzerine yazdığı topu topu beş altı makalede toplanmıştır. Bugün Kant’ın siyaset felsefesi denince akla gelen de bu yazılarda bulunan savlardır: tarihin ilerleyişi ile bizim ahlaki-siyasi gelişimimiz arasındaki ilişkiyi ele alan 1784 tarihli “Dünya Yurttaşlığı Düşüncesine Yönelik Genel Bir Tarih Düşüncesi”, yine aynı yıl yayınlanan ve sınırsız ifade özgürlüğü ile tarihsel-toplumsal ilerleme arasındaki derin ilişkiyi vurgulayan “Aydınlanma nedir?”, 1785-1786 tarihlerinde Herder ile tarih felsefesi ve anlayışı üzerine atıştığı “Herder’in İnsanlık Tarihi Felsefesi Üzerine Düşünceler’inin Eleştirisi” ve “İnsanlık Tarihinin Tahminî Başlangıcı” makaleleri, dünya barışının gerekli ve yeterli koşullarını sıralayan 1795’te yazdığı ”Ebedi Barış Üzerine Felsefi Bir Tasarı, son olarak da misafirperverliğin [Hospitalität] uluslar-üstü bir politika ve ilke olarak savunulduğu kozmopolitan bir dünya ile ulus devletlerin cumhuriyetçilik ilkesini benimseyen anayasal monarşilerin hak ve hukuka uygun yönetimi üzerine savları içeren 1797’de basılan Hak Öğretisi.

Buna ek olarak, Kant’ın siyaset üzerine düşünceleri, ilk bakışta sadece kendi konjonktürüne bağlı kalmış bir siyaset felsefesi gibi anlaşılabilir. Örneğin ulus devletlerin ortaya çıkmaya başladığı Aydınlanma çağında, onların anayasaya bağlı cumhuriyetçi bir monarşi olarak yönetilmesini tavsiye etmesi veya Avrupa sömürgeciliğinin en azılı dönemlerinde serbest ticaretin önemine vurgu yapması, bu konjonktüre gönderme yaptığının kanıtı olarak görülebilir. Ancak 1797’de yazdığı Ahlak Metafiziği kitabının ilk bölümü Hak Öğretisi önemli ölçüde bu konjonktürün üzerine çıkar. Burada saf aklın a priori ilkelerinden biri olarak adlandırdığı Hak [ve/veya Hukuk – Recht] ilkesi üzerine kurulu ve on sekizinci yüzyılda genel olarak tartışılan konuların çok ötesine geçen düşüncelerle karşılaşabiliriz: günümüzdeki uluslar-üstü Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği gibi kurumları öngören ideal bir siyaset teorisinden, yani adeta muneccimvarî bir uluslararası ilişkiler anlayışından bahsediyoruz. 

Özellikle yirminci yüzyılda Kant’ın toplum ve siyaset felsefesi yeniden popülerlik kazandı. Kant’ın gerek Ahlak Metafiziği kitabında gerekse diğer siyasi makalelerinde her zaman ahlak felsefesi ile siyaset felsefesi arasındaki kavramsal ve içeriksel ayrımı vurgulamasına rağmen, günümüzde, Kantçı siyaset felsefesini nasıl bilirsiniz, diye sorduğumuzda akla gelen ilk yaklaşım, Ahlak Metafiziğinin Temellendirilmesi ve Pratik Aklın Eleştirisi eserlerindeki Amaçlar Krallığı [Reich der Zwecke] formüllerinden yola çıkan bir nevi toplumsal sözleşmeci ve idealist bir siyaset felsefesi olacaktır.

Arthur Ripstein, bu bahsettiğim yapıtlarda toplanmış olan Kant’ın (kendi) siyaset felsefesi ile bugün genel olarak Kantçı siyaset felsefesi dediğimiz ve Kant’ın ahlaki-politik iç görülerini harmanlayarak günümüz sorunlarına çözüm arayan siyaset felsefeleri arasında önemli bir ayrım yapar. Kantçı siyaset felsefesinin en önemli örneklerinden biri, John Rawls’ın yirminci yüzyıl siyaset felsefesine damgasını vuran yapıtı Bir Adalet Teorisi’dir. Rawls burada, Kant’ın Amaçlar Krallığı fikrindeki sözleşmeci arka planı vurgulayarak yeni bir toplumsal sözleşme kavramı ortaya koyar. Dolayısıyla da çağdaş ana akım siyaset bilimi ve felsefesinin gidişatı ve yönelimlerini, Rawls ve dolaylı olarak Kantçı ahlak felsefesinden geçmeden anlayamayız. Bununla birlikte gene yirminci yüzyıl eleştirel teorist Jürgen Habermas, Aydınlanma felsefesi kaynaklı kozmopolitan siyasi görüşleri ve hatta ünlü iletişimsel eylem öğretisinde [Theorie des kommunikativen Handelns] Kant’ın Kamusal Akıl [Offentliche Gebrauchs der Vernunft] dediği şeyden ilham almıştır. Yirminci yüzyılın bir diğer önemli siyaset felsefecisi Hannah Arendt’e göre Kant’ın esas siyaset felsefesi, 1795’te yayınlanan ve görünürde estetik üzerine bir kitap olan Estetik Yargı Gücünün Eleştirisi’nde toplanmıştır; Arendt’e göre Kant’ın siyaset felsefesinin ana damarı, aynı toplumda yaşayan vatandaşların Ortak Duyusu [Sensus Communis] kavramında aranmalıdır. 

Kant’ın siyaset felsefesinde bize normatif olarak yol gösterebilecek ilkeleri harmanlayan Rawls, Habermas, ve Arendt, “ideal teori” olarak adlandırdığımız yaklaşımı benimser. Bu yaklaşımların tamamı, siyaset felsefesinin temel sorusunu, ideal bir toplum ve hükümet inşa etmek olarak alıyor, ve bu idealler de Kant’ın Amaçlar Krallığı (Rawls), Kamusal Akıl (Habermas) veya Ortak Duyu (Arendt) ilke ve kavramları ile sınırlı kalıyor. Kısaca bana göre, Kant’ın sadece ideal teorisine bağlı kalmak oldukça hatalı bir yaklaşım, çünkü bu yaklaşım bize Kant’ın soyut siyasi ideallerinin gerçek dünyada nasıl işleyeceği sorusu ile hiç ilgilenmemiş olduğu izlenimini veriyor, ama bu izlenim doğru değil. Kitabımın ana tezi, Kant’ın ideal-olmayan, yani bu ideallerin gerçek hayatta uygulanabilmesi için gerekli ve yeterli koşulları gösteren bir teorisi olduğunu gösteriyor ve savunuyor. 

Kant, siyasi ideallerin nasıl hayata geçirilebileceği üzerine sistematik bir biçimde düşünmüştür, nitekim, tarih felsefesi, antropoloji, ve fiziki coğrafya üzerine yazdıkları, kendi ifadesi ile onun kozmopolitan bir düzeni şimdi ve burada nasıl kurabileceğimizi gösteren dünyaya dair bilgilerle [Welterkentniss] ile dolu. Diğer bir deyişle Kant tarih, coğrafya ve antropoloji üzerine yazdığı yazılarda gerçek dünya hakkında çok kafa patlatmıştır: özellikle tarihin nereye doğru gittiğini, ne tür kültürel faaliyetlerin insanların ahlaki gelişimi için uygun olduğunu ve coğrafi faktörlerin aramızdaki ilişkileri nasıl şekillendirmesi gerektiğini bilmenin çok önemli olduğunu savunmuştur. Bu yazılarda bir gün Avrupa’nın dünyanın geri kalanına hükmedeceğini yazmış, tüm insanlığın ahlaki gelişimi için gereken en uygun kültürel yapıyı Batı Avrupa medeniyetlerinin sağladığını ileri sürmüş ve evrensel misafirperverlik ilkesinin, Kuzey küredeki Batılı ülkelerin ticari çıkar ve girişimlerini güvence altına aldığı sürece bizi ebedi barışa yönlendirecek uluslar-üstü bir kural olması gerektiğini iddia etmiştir. Bu iddiaların ideal kısmı, günümüz Kantçı siyaset felsefelerinde kullanılıyor, ama bu idealleri daha iyi anlayabilmek için bunların ortaya çıkış biçimi, tarihi bağlam ve önemi ile, bu ideallerin varsaydığı insan ve doğa kavramlarına, yani Kant’ın teleoloji ilkesini baz alarak ideal-olmayan dünya hakkında söylediklerine de bakmamız gerekiyor. Sonuç olarak, bugün Kant’ın siyaset felsefesi denince, resmin tamamını görebilmek için bu tarih, antropoloji, ve coğrafyaya dair sorularla uğraşan yazılara da dikkatle bakmamız ve burada savunulan tezlerin Kant’ın ideal ilkeleriyle nasıl ilişkilendirildiğini araştırmamız gerekiyor. 

Bu kitap, bir yandan Kant çalışmalarındaki pratik [practische] felsefesinin ampirik boyutlarına odaklanan yeni hareketten bir yandan da Kant’ın eleştirel ırk felsefesi alanındaki yerini sağlamlaştıran çalışmalardan ilham alıyor. Kitabın ilham kaynakları, yaklaşık son yirmi yıldır Kant’ın antropolojisinin ahlak ve siyaset felsefesi üzerindeki etkisini irdeleyen Robert Bernasconi’nin Irk Kavramını Kim İcat Etti? başlığı altında derlenen yazıları ve Charles Mills’in “Kant’ın Alt-İnsanları” makalesi ile Kant’ın toplumsal felsefesinin (ahlak ve siyaset) iki ana bölümden oluştuğunu savunan Robert Louden’in Kant’ın Saf Olmayan Ahlak Öğretisi, Alix Cohen’in İnsan ve Toplum Bilimleri ve Kant ve Holly Wilson’ın Kant’ın Pragmatik Antropolojisi gibi yapıtlarda bulunabilir. Kant’ın transandantal projesinin saf-olmayan ikinci bölümü hakkındaki bu güncel çalışmalara benzer bir şekilde, ben de kitabımda Kant’ın siyaset felsefesinin ikinci bölümünü tanımlıyorum, denilebilir. 

Özetle söylemek gerekirse, kitabımda, Kant’ın siyaset felsefesi üzerine yazdıklarının, ideal bir kozmopolitanizm öğretisi ile birlikte ve bu öğretiye ek olarak, ayrıca bir de tarih, kültür ve coğrafyanın normatif değerlendirmelerinden oluşan ve oldukça tutarlı ideal-olmayan bir siyaset teorisi ortaya koyduğunu savunuyorum. Kant’ın tarih, coğrafya, ve insan doğası üzerine yazdıklarının da Kant’ın siyaset felsefesi çerçevesinde ele alınması gerektiğini savunuyorum ve bu yazılarda geliştirdiği teleolojik perspektifin, onun ideal siyaset teorisinin hayata geçirilmiş şekli olduğunu gösteriyorum. Teleoloji ya da olumsalın yasalılığı ilkesinin siyaset felsefesindeki yerine baktığımızda, Kant’ın toplum ve siyaset teorisine yöneltilen naif idealizm suçlamasının haksızlığını bir kez daha anlıyoruz.  

İkincil Kaynaklar:

  • Hannah Arendt, Kant’ın Siyaset Felsefesi Üzerine Dersler. Çeviren: Devrim Sezer ve İsmail Ilgar (İletişim Yayınları, 2019) 
  • Robert Bernasconi, Irk Kavramını Kim İcat Etti? Felsefi Düşüncede Irk ve Irkçılık. Çeviren: Zeynep Direk, İsmail Esiner, Nazlı Öktem, Tendü Meriç (Metis Yayınları, 2015)
  • Alix Cohen, Kant on the Human Sciences. (Palgrave-McMillan, 2009)
  • Jürgen Habermas, İletişimsel Eylem Kuramı. Çeviren: Mustafa Tüzel (Alfa Yayınları, 2019)
  • Dilek Huseyinzadegan, Kant’s Nonideal Theory of Politics. (Northwestern University Press, 2019)
  • Robert Louden, Kant’s Impure Ethics. (Oxford University Press, 2005)
  • Charles Mills, “Ideal Theory as Ideology,” Hypatia: A Journal of Feminist Philosophy 20/3 (2005): 165-184
    • Irksal Sözleşme. Çeviren: Özgün Aksakal (Patika Kitap, 2020)
    • “Kant’s Untermenschen”
  • John Rawls, Bir Adalet Teorisi. Çeviren: Vedat Ahsen Coşar. (Phoenix Yayınevi, 2020)
  • Arthur Ripstein, Force and Freedom: Kant’s Legal and Political Philosophy. (Cambridge University Press, 2009)
  • John Simmons, “Ideal and Nonideal Theory,” Philosophy and Public Affairs 38/1 (2010): 5-36
  • Zofia Stemplowska ve Adam Swift, “Ideal and Nonideal Theory,” Oxford Handbook of Political Philosophy, 2012: (https://www.oxfordhandbooks.com/view/10.1093/oxfordhb/9780195376692.001.0001/oxfordhb-9780195376692-e-20)
  • Holly L. Wilson, Kant’s Pragmatic Anthropology. (SUNY Press, 2006)

    Yazarın blog yazısıyla ilintili makalesine şu adresten ulaşılabilir: https://politikos.tsfdergisi.com/index.php/content/article/view/5