Kant, Opus Postumum ile Neyi Çözmeye Çalıştı?

5 Ekim 2024 / Kant, Opus Postumum ile Neyi Çözmeye Çalıştı? için yorumlar kapalı

Blog

Yazar: Fazilet Fatıma Alçık

Kant, üç Kritik’i yazdıktan sonra, son yıllarında ömrünün yetmediği, Doğa Biliminin Metafizik Temellerinden Fiziğe Geçiş (Transition From The Metaphysical Foundations of Natural Science to Physics) projesine neden ihtiyaç duymuştur? Kant, daha önce çözemediğini düşündüğü hangi meseleyi, Geçiş projesi ile çözmeye çalışmıştır?

Bu yazıda açıklamaya çalışacağımız bir görüşe göre Opus Postumum olarak bir araya getirilen bu projeye dair yazılar, Kant tarafından fark edilen bir ‘gedik’ (İng. Gap) nedeniyle kaleme alınmıştır. “Doğa biliminin genel a priori ilkeleri ampirik fiziğin sonuçlarına nasıl bağlanacak?” sorusunu sorun Kant, doğa biliminin metafizik temelleri ile fizik arasındaki gediği, geçiş sağlayarak kapatmak ister. Kant’ın bu gediği, çok sonradan fark etmesi, yapılması güç bir yorum olacaktır. Bildiğimiz üzere, Kant Kritik öncesi eserlerinde, Kritik sonrasının aksine, metafizikle fiziği buluşturmak gibi hedefler üzerinde çalışmıştır. Ne var ki, Kritik öncesi eserlerinin dikkate alınmamasını isteyen Kant, Kritik döneminde ayrımı yaptığı metafizik ve fiziği bir geçiş ile tekrar ilişkilendirmek ister. Bu, Kant’ın başladığı yere geri döndüğünün bir göstergesi midir? Kant, Kritik döneminde birbirinden ayrı alanlara koyduklarından ötürü arada bir gedik oluşmasına neden olup sonra bu gediğe bir köprü mü koymak istemiştir?

Söz konusu gedik, Friedman’ın ifadesiyle Yargı Gücünün Eleştirisi’nin yayımlandığı 1790’dan beri mevcuttur (Friedman 1991: 94). Gediğin oluşma nedeni, Friedman’ın “Regulative and Constitutive” makalesinin üçüncü kısmında detaylıca açıkladığı üzere, Kant’ın eleştiri döneminde daha katı olan düzenleyici-kurucu işlevler arasındaki ayrımdır. Birinci Kritik ve Doğa Biliminin Metafizik Temelleri’nde geçen anlama yetisinin kurucu işlevi, yukarıdan aşağı doğru ilerler: “Anlama yetisinin saf kavramları ve ilkeleri, ampirik sınıflandırmanın en yüksek cinsini ve ampirik doğa biliminin en üst düzey yasasını ortaya çıkaracak şekilde uygulanır ve daha da belirli hale gelir” (Friedman 1991: 94). Buna karşılık, aklın ve reflektif yargının düzenleyici işlevi, aşağıdan yukarı doğru ilerler: “En alt düzeydeki ampirik kavramlar ve yasalar, tüm ampirik kavramların ve yasaların hiyerarşik bir sistem içinde düzenlendiği ideal bir tam doğa bilimine asimptotik (yaklaşan ama kavuşamayan) olarak yaklaşmak üzere, daha üst düzeydeki ampirik kavramlar ve yasalar altında aşamalı olarak birleştirilir ve belirli hale getirilir” (Friedman 1991: 94). Bu iki taraflı ilerleyişte, aşağıdan yukarı doğru gittiğimizde, sistemin en üst seviyesi Metafizik Temeller tarafından zaten oluşturulduğu için, bu oluşturulan sisteme gerçekten ulaşılıp ulaşılamayacağı şüpheli kalır. Tam bir ulaşmanın ya da yakınsayan bir ulaşmanın gerçekleşip gerçekleşmeyeceği bir gediğin oluşmasına neden olur. Bu gediği fark eden Kant, geçiş projesi ile adeta bu gediğin üzerinde bir köprü kurarak geçişi sağlamak ister. Dolayısıyla Kant, bu geçiş ile “saf doğa biliminden ampirik bilime doğru bir geçiş” sağlamaya çalışır. Bunu sağlamak amacıyla, Friedman’ın savunusuna göre, Kant düzenleyici-kurucu işlevler arasındaki ayrımı bulanıklaştırmak zorunda kalır. Zaten halihazırda geçiş projesinden bile önce düzenleyici-kurucu işlev ayrımları, sanıldığı kadar keskin değildir. Çünkü böyle olmaması durumunda birtakım sorunlarla karşılaşırız. Dolayısıyla, Friedman’a göre anlama yetisinin saf kavramları sadece kurucu değilken reflektif yargı da sadece düzenleyici değildir. Friedman, bu ayrımın keskin olmadığına dair üç şüpheyi ifade eden üç tespitte bulunur. Opus Postumum ile çözülmeye çalışılan üçüncü şüphe, bahsettiğimiz gediği oluşturan nedenden kaynaklanır. Bu şüphenin giderilmesi için Friedman, geçiş projesinin, hem kurucu hem de düzenleyici işlevlerinin birlikte rol alması gerektiğini savunur. Çünkü Kant da geçiş için her ikisinde de ortak olan bir şeyin olması gerektiğini savunur: “Metafizikten fiziğe, uzaydaki hareketli olanın a priori kavramından (yani genel olarak bir madde kavramından) hareketli kuvvetler sistemine geçiş, ancak her ikisinde de ortak olan şey aracılığıyla [ilerleyebilir]…(21,478.11-19)” (Friedman 1991: 95). Aksi takdirde, geçiş, Kant’ın da ifadesiyle, yalnızca genel olarak maddenin a priori kavramlarından oluşursa tamamen metafizik olurken, yalnızca ampirik temsillerden de oluşursa da tamamen fizik olur (Friedman 1991: 95). Dolayısıyla geçiş için kurucu-düzenleyici işlevleri birlikte göreve çağırmamız gerekir.

Fakat bu kurucu-düzenleyici işlevlerin bir arada çalışmasından daha derinde yer alan Opus Postumum’daki yazıların kalbi diyebileceğimiz, Esir-Dedüksiyon’u bölümü vardır. Çünkü burada Kant, geçiş için her ikisinde de ortak olan şeyin ‘esir’ olduğunu duyurur. Kant’ın böyle bir durumda ‘esir’e neden ihtiyaç duyduğu ilginç bir soru olacaktır. Zira, “Esir-dedüksiyonunun amacı, her yere dağılmış bir esir ya da kalorinin var olduğunu göstermektir, çünkü ancak bu şekilde deneyimin kolektif birliğinin olasılığı güvence altına alınır” (Friedman 1998: 303). Esir’in bu her yere dağılmış halini tasarlama görevi de tahmin edeceğimiz üzere saf akla verilmiştir:

“Kalori aktüeldir; çünkü onun kavramı (ona atfettiğimiz niteliklerle birlikte) deneyimin bütünlüğünü mümkün kılar – fenomenlerini açıklamak için algılanan nesnelere ilişkin bir hipotez olarak değil, deneyimin kendisinin imkânını temellendirmek için akıl yoluyla doğrudan verilir (554.12-17)” (Friedman 1998: 303).

Kalorik olan ya da esir, bu anlamda, ilginç bir role sahiptir. Esir, tam anlamıyla ve bütünüyle deneyimlenemez. Ama aynı zamanda, aktüeldir, gerçektir ve ampirik olmalıdır? Fakat, saf aklın tasarladığı esir, nasıl bu rollere sahip olabilir? Kant, Esir-Dediksiyonu’ndan önce Yargı Gücünün Eleştirisi’nde, üç çeşit olan bilinebilecek şeylerden ilkinin kanaat/görüş konuları (İng. Matters of opinion) (Lat. Opinabile) olduğunu savunur. Esir’i içine alan bu kanaat konuları, “duyulur dünyaya ait nesnelerdir, ancak sahip olduğumuz ampirik bilginin derecesi olduğu için ampirik bir bilginin bizim için imkansız olduğu nesnelerdir” (Kant 2007: §91-467). Dolayısıyla esir, “dış duyularımız en yüksek dereceye kadar keskinleştirilirse algılanabilir, ancak sunumu asla herhangi bir gözlem veya deneyin konusu olamaz” (Kant 2007: §91-467). Burada aklın ampirik kullanımının devreye girdiği görülür. Fakat, Opus Postumum’daki Kaloriğin Varlığının Kanıtı kısmında Kant, uzay gibi tek bir deneyimin olduğunu ve deneyimlerin ancak fizik için bir toplam oluşturacak algılardan oluştuğunu, asla tam olmadığı ve ampirik olduğu için de “doğa biliminin metafizik temellerinden bir algılar sistemi olarak fiziğe doğru ilerlemede bir son beklenemeyeceğini” savunur (Kant 1993: 21:601). Bu durumda geçiş imkansız hale mi gelir?

1798 tarihli özel taslaklarda Kant: “Maddenin hareket ettirici içsel kuvvetleri bir bütün olarak temelde kaloriğe dayandığını” ifade eder. Bu anlamda Kant için kalorik, doğrudan deneyimlenemese de gerçek ve zorunludur (Kant 1993: 21, 221.2-18). Esir sayesinde, maddenin hareketi, “evrensel olarak dağılmış bir dünya maddesininki gibi, içsel olarak aktif ve durmaksızın devam eder ve tüm maddeyi çekim ve itim yoluyla sürekli – ilerlemeci değil – çalkantılı tutar” (Kant 1993: 21.210). Çünkü, maddenin tüm hareket ettirici kuvvetlerinin temeli (ilk nedeni), dolaysız olarak hareket eden, ilksel madde (Alm. Urstoff) olan kaloriktir (Kant 1993: 21, 605.5-13). Örneğin; fiziksel sertlik, yalnızca tüm evrene dağılmış, devamlı olarak titreşen, ölçülemeyen bir malzemenin; kaloriğin etkisi yoluyla olanaklıdır. Fakat, kaloriğin varlığı herhangi bir fizik deneyinden hipotetik olarak çıkarılamaz, böyle bir deneyin olanaklılığı zaten onun varlığını önceden varsayar. Öyleyse, sorumuz daha derindeki şu soruya evrilir: “Esir gibi metafizik bir temelden fiziğe nasıl geçiş yapılacak?” Kant’ın bu soruya, belirli bir maddenin a priori ispatlanması üzerinden cevap verdiğini düşünebiliriz: “Olanaklı tecrübenin tümünün birliğinin kalorik bir maddenin varlığına dayandığı ispatlanabilirse, o zaman o maddenin gerçekliği de ispatlanır; yalnızca tecrübenin olanaklılığı adına onun (varlığının) olanaklılığının koşulları yoluyla.” (Kant 550.18-23) Ne var ki, gediğe tekrar düşeriz. Friedman’ın da ifadesiyle “tüm olanaklı yüklemlerin toplamı hiçbir zaman tecrübede örneklenemediği için söz konusu olan aklın salt ideası olacaktır” (Friedman 2011: 390).

Temelde onu oluşturan esir’e dayanan kuvvetlerin de esir gibi ampirik ve gerçek olması gereklidir. Uzayın tamamen böyle bir esir ile dolu olması, ama bir yandan da esirin bir kanaat konusu olarak deneyimlenememesi, geçişi sağlamak yerine sanki yine bir gedik oluşturur. Kant, kurucu-düzenleyici işlevlerin ortaklığını, imkansız ama bir o kadar da gerekli görmüş olsa da; Friedman, geçiş projesindeki bu sorunu, ‘transandantal ideale mümkün en yakın kurucu temsile’ Kant’ın izin verdiğini savunarak çözüme ulaştırmaya çalışır. Friedman’ın ortaya koyduğu üzere, transandantal ideal ile esir-dedüksiyonunun niteliklerinin tam örtüşmesi sayesinde aklın bu rolü, “esir dedüksiyonunun nesnel varlığını kurar” (Friedman 1998: 303). Bu tam örtüşme, maddenin tümünün varlığının temsil edilmesinin saf aklın ideası yoluyla gerçekleşmesi anlamına gelir. Aklın ideasının yani transandantal idealin bu rolünün sadece düzenleyici olması, geçiş projesinin gerçekleşmesine izin vermez. Bu anlamda transandantal idealin nesnel bir varlığı olmasa da, Kant’ın da ifadesiyle, “gerçekliğin Tümü (Lat. omnitudo realitatis) tamamen belirlenmiştir…insan aklının yetkin olduğu (bu) tek (Alm. Einzige) doğru idealdir; çünkü yalnızca bu tek durumda, bir şeyin kendi içinde evrensel bir kavramı, kendi aracılığıyla tamamen belirlenir ve bir bireyin temsili olarak idrak edilir” (Kant 1998: A576-B604). Kalorik kavramının zorunluluğu, ancak bu kurucu rolle birlikte sağlanmaktadır. Belki de bu yolla, Kant’ın yaptığı keskin ayrımların düşünüldüğü kadar keskin olmaması gerektiği ve bir gedik oluştuktan sonra üzerinden geçişin kolay kolay sağlanamayacağından ötürü ayrımların daha geçişken olması gerektiği görülebilir.

KAYNAKÇA
Friedman, M. (1998). Kant and the Exact Sciences. Harvard University Press. Friedman, M. (2011). Kant ve Kesin Bilimler. Çev. Sibel Şan Öget. Alfa Bilim.
Friedman, M. (1991). Regulative And Constitutive. The Southern Journal of Philosophy Volume XXX, Supplement, 73-102.
Hall, B. W. (2015). The Post-Critical Kant: Understanding the Critical Philosophy through the Opus postumum. Taylor & Francis Group.
Kant, I. (2004). Metaphysical Foundations of Natural Science (trans. ed. M. Friedman). Cambridge University Press.
Kant, I. (1998). Critique of Pure Reason (trans. P. Guyer and A. W. Wood). Cambridge University Press.
Kant, I. (2007). Critique of Judgement (trans. J. C. Meredith). Oxford University Press.
Kant, I. (1993). Opus Postumum (ed. P. Guyer and A. W. Wood). Cambridge University Press.