Karin de Boer ile Leuven Kant Konferansı Üzerine Söyleşi

16 Haziran 2020 / Karin de Boer ile Leuven Kant Konferansı Üzerine Söyleşi için yorumlar kapalı

Blog

Söyleşi ve Çeviri: Selda Salman

Her yıl düzenlenen bir Kant konferansı organize etme fikri nereden çıktı? Konferansı kimler organize ediyor?

2013 yılının başlarında benim ve [Leuven] Felsefe Enstitüsündeki iki doktora öğrencisinin özetleri NAKS bienal konferansı tarafından reddedilmişti. Biz de aynı tarihlerde düzenlenen, özellikle de NAKS konferansına katılamayan Avrupalı araştırmacılara/akademisyenlere alternatif sunacak bir Kant konferansına kendimiz ev sahipliği yapmaya karar verdik. Organizasyon komitesi o dönemde Leuven’de doktora sonrası araştırmalarını sürdüren Arnaud Pelletier, Simon Truwant, Dennis Vanden Auweele ve benden oluşuyordu. Her şeyi hazırlamak için üç ya da dört ayımız ve çok az bütçemiz vardı, ama her şey yolunda gitti. Kararımızın hemen ardından ana-konuşmacı olmasını istediğimiz üç isim davetimizi kabul etti ve kendi araştırma bütçeleri olanlar da uçak ve otel giderlerini kendileri karşılama konusunda mutabık oldular. Üç ana-konuşmacı dışında 22 konuşmacı seçtik. İlk konferanstan beri, Leuven Kant Konferansı aynı yapıyı koruyor: Özel bir teması olmayan iki günlük bir konferans, üç ana-konuşmacı, 2 paralel oturumda her biri iki ya da dört konuşma olmak üzere 22 bildiri. Organizayon komitesi şu anda Université libre de Bruxelles’de profesör olan Arnaud Pelletier, ben ve benim araştırma ekibimde olan dört genç araştırmacıdan oluşuyor.

Bize geçen yıllardaki konferanslardan bahsedebilir misiniz? Şimdiye kadar konferansla neler başardınız?

Leuven Kant Konferansı, tüm dünyadan (deneyimli ya da genç) araştırmacılar arasındaki tartışma ve alışverişleri arttıran bir platform sağlamayı hedefliyor. En başından itibaren kapsayıcı olmayı deniyoruz. Kant külliyatında ne belirli bir konuyu ne belirli bir bölümü ne de belirli bir yaklaşımı seçtik. Kant’ın din felsefesi, matematiğe dair görüşleri, kritikler öncesi çalışmaları ya da daha az bilinen Wolff ve Crucius gibi selefleriyle ilişkisi gibi bu konulara odaklanan çalıştaylar dışında sık tartışılmayan pek çok konuya ilişkin bildirilerimiz oldu. Paralel oturumlara rağmen bu, katılımcıların kendi alanları dışında oturumlara katılması ve perspektiflerini genişletmelerini sağladı. 2019’da alışıldık formatımızdan saparak Transendental Diyalektik üzerine bir konferans organize ettik ve deneme maksadıyla ana-konuşmacı davet etmedik. Bu, ileride tekrarlamamız gereken olumlu ve ilginç bir deneyimdi. Diğer tüm konferanslarda Kant felsefesinin farklı alanlarında uzmanlaşmış ve tercihen Kant düşüncesinin farklı perspektiflerini sunan ana-konuşmacılar davet ettik. ABD’den, Avrupa’nın çeşitli yerlerinden, Avusturalya’dan, Brezilya ve Arjantin’den ana-konuşmacılarımız oldu ve dünyanın pek çok yerinden de konuşmacılar Leuven’e geldi. Her zaman üç ana-konuşmacıdan biri ya da ikisi kadın oldu. Yıllar geçtikçe aldığımız olumlu geri bildirim ve 2020’de yaptığımız konferansa gönderilen neredeyse 160 özet Leuven Kant Konferansının genç araştırmacılar için olduğu kadar deneyimli Kant araştırmacıları için de önemli bir etkinlik haline geldiğini gösteriyor. Katılımcıların pek çoğu bize sunumların niteliğinden ve açık görüşlü ve ufuk açıcı tartışmalardan etkilendiklerini söyledi.

Başvuruları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Özetler ve kişisel bilgiler seçim sürecinde yer almayan bir doktora öğrencisi tarafından toplanıyor. Özetler üç ya da dört organizasyon komitesi üyesi tarafından bir ile dört arasında puanlanıyor. Aldıkları puanlar tek bir dosyada birleştiriliyor. Yaklaşık dört saat süren bir toplantı sırasında iki turda, özellikle de görüşlerimizin farklı olduğu özetleri tartışıyoruz. Yalnızca niteliğe odaklanmaya çalışıyoruz.

Kampüste gerçekleştirdiğiniz konferanslar size ne ifade ediyor? Konferans günleri nasıl geçiyordu?

Bu anlamda en çok değer verdiğim şey belki de farklı geri planlardan ve görüşlerden 50 civarında araştırmacının, her ne kadar bazı katılımcılar birbirlerini önceden tanıyor olsalar da iki gün süren geçici bir topluluğun bir parçası olması ve ilk kez tanıştıkları insanlarla da iletişimlerini sürdürmeleri. Bir topluluğun parçası olma hissi elbette konferans öncesi yemek, kahve molaları, şehir turu, konferans yemeği ve konferans sonrası içki fasılları gibi belirli şeylerle kuvvetleniyor, ama konferansın omurgası paneller sırasındaki konuşmalar ve tartışmalardan oluşuyor.

2020’de pandemi nedeniyle ilk kez çevrimiçi bir konferans gerçekleştirdiniz. Neden bu karara vardınız?

Program hazırdı. Marttan itibaren Philos-L Covid-19 krizine bağlı iptaller ve ertelemelere ilişkin duyurularla doldu. Zoom üzerinden küçük bir seminer vermeye başlamıştım ve toplantıların niteliği beni olumlu anlamda şaşırtmıştı. Araştırmacıların –özellikle genç olanların– kapanma döneminde makaleleri üzerinde çalışmak ve fikirlerini diğerleri ile paylaşma noktasından bundan faydalanabileceklerini düşündüm. Canlandırıcı, krizle ilgili olmayan bir şeye odaklanmalarına ve morallerini yüksek tutmaya yardımcı olabilirdi bu. Bir kaç çevrimiçi konuşma ve çalıştay duyurusu gördüm ve iptallerden oluşan bu depresif akıntıya karşı bir şey yapmayı denememiz gerektiğini düşündüm. Diğer organizatörler –şu anda yedi kişilik bir takımız– mutabık oldular. O noktadan itibaren, konferansı adım adım yeniden düşünmeye ve her şeyi hazırlamaya başladık.

Çevrimiçi konferansın avantajları ve dezavantajları neler oldu? Önümüzdeki yıllarda da çevrimiçi etkinlikler organize etmeyi düşünüyor musunuz?

Katılımcıların sosyalleşme ve tartışmaları resmi olmayan ortamlarda sürdürme şansını yitirdikleri açık. Bunu Zoom toplantılarını resmi olarak sonlandıktan sonra daha fazla soru sormak isteyenler ya da başka bir şeyle ilgili konuşmak isteyen katılımcılar için açık bırakarak telafi etmeyi denedik. Aynı zamanda konuşmacılar ve organizasyon komitesi ile “konferans sonrası içki” organizasyonu yaptık: Üç organizatör tarafından açılan Zoom toplantılarına katılabiliyorlardı. Sanırım bu iyi oldu ve eğer biraz daha alışırsak çevrimiçi grup sohbetlerini daha da iyi değerlendirebiliriz.

Hepimizin mutabık olduğu, çevrimiçi konferansın –ve genel olarak çevrimiçi konferansların– en büyük avantajı Leuven’deki konferansa hiçbir şekilde katılamayacak olan pek çok insanın katılımı idi.  Her bir oturuma 25-35 katılımcıdan fazla almamak ve oturumlar arasında bir tür sürekliliği sağlamak için –son başvuru tarihinden iki hafta önce– 120 kişi kayıt yaptıktan sonra kayıtları kapatma kararı aldık. Katılımlar pek çok ülkeden ve normalde konferansa katılanlardan farklı olarak daha çeşitli geri planlardan geldi. Bu çok zenginleştirici bir deneyimdi. Eğer makaleler önceden gönderiliyorsa, çevrimiçi konferansın herkesin tartışmalara katılımını daha kolay kıldığını düşünüyorum. Kadın katılımcıların soru sorma konusunda daha rahat oldukları izlenimi uyandı bizde. Daha az engel vardı: finansal, coğrafi ya da politik bariyer yoktu, herkes için fırsat eşitliği ve daha genel olarak da katılanlar arasında daha eşit olma hissi. Elbette bu farklı zaman dilimlerini hesaba katmak ve katılımcıların ekserisinin kameralarını açık tutmasını gerektiriyor.

Gelecek konferanslara gelince, henüz hiçbir şey kararlaştırılmadı ama muhtemeldir ki zaman zaman çevrimiçi konferans ve çalıştaylar organize etmeye devam edeceğiz. Elbette etkinliğin çevrimiçi olacağını önceden bildiklerinde araştırmacılardan kaç tane iyi özet alabileceğimizi bilmiyoruz, ama daha pek çok araştırmacının özet göndereceğini düşünürsek bu konuda endişelenmemizi gerektirecek bir neden görmüyorum ve bu kesinlikle denenmesi gereken bir şey.

Şu anda bazı konferanslar, felsefe konferansları dâhil, çevrimiçine döndü. Konuşmacılar ve dinleyiciler uyum sağlıyor. Umarım, şu anki krizden bağımsız olarak organizatörler ve araştırmacılar etkinliklerinin bir bölümünü çevrimiçi yapmaya devam eder. Bu çok az bir bütçeyle, hatta bütçesiz yapılabilir, daha kapsayıcı olabilir, çevre için iyi ve konferansta değer verdiğimiz pek çok şey çevrimiçi alışverişlerde de kazanılabilir.

Bkz. https://hiw.kuleuven.be/cmprpc/events/leuvenkantconference