Kant ve Din

Türkiye Kant Topluluğu, İBB Kültür AŞ. iş birliği ile 26 Mart 2022 Cumartesi günü saat 15.00’te Kant ve Din temalı bir panel düzenleyecektir.

Moderatör:
-Gamze Keskin

Konuşmacılar:
-Nur Betül Atakul: TELEOLOJİK ARGÜMAN BAĞLAMINDA KANT’TA TANRI’NIN VARLIĞININ BİLİNMESİNDEN DÜŞÜNÜLMESİNE DELİLLERİN ROLÜ

Özet: Kant, Saf Aklın Eleştirisi’nin ikinci baskısına yazdığı önsözde, eleştiri aracılığıyla saflaştırılan metafiziğe iki görev atfeder. Negatif görev elbette çok önemlidir: spekülatif aklı tecrübenin sınırlarının ötesine geçecek şekilde kullanmamayı garantilemek. Ancak metafiziğin bir de pozitif görevi vardır: kendisini tecrübenin sınırları ötesine genişletebilen aklın pratik kullanımının spekülatif kullanım tarafından engellenmemesini sağlamak. Projenin bu kısmı, yani metafiziğin pozitif kullanımını mümkün kılmak, birinci Kritik’in sınırlarında gündeme gelmiş olsa da eseri okuyan ve yorumlayanların nezdinde daha çok ilk görev ön plana çıkmıştır. Kant’ın, eleştirel felsefenin her iki görevi de yerine getirebilecek güce sahip olduğunu gösterebilmesi için ikinci ve üçüncü Kritikleri yazması gerekmiştir. Üç Kritik ve onların yazımı esnasında kaleme alınan onlarca irili ufaklı eser ve ders notları sayesinde, pozitif görevin sonuçlarına dair fikir edinebileceğimiz bir yekun da ortaya çıkmıştır. 

Bu yekunun içerisinde Kant’ın din üzerine görüşlerini değerlendirebileceğimiz pek çok tartışma yer almaktadır. Bunların kayda değerlerinden birisi metafiziğin çatallanmış görevini değerlendirmeye imkan tanıyacak olan Tanrı ispatları tartışmasıdır. Kant’ın kritik öncesi yazdığı eserlerde ve kritik felsefesinde Tanrı’nın varlığı lehine argümanları ele alma biçimi, bize onun düşüncesinde geleneksel metafizikten geriye ne kaldığı ve bunun nasıl kullanıldığına dair önemli ipuçları sunabilir. Bu sebeple konuşmamda kritik felsefe öncesinde Kant’ın, Tanrı’nın varlığının ispatını en temel mesele haline getirmiş, tüm sistemi bu ispatın üzerine inşa etmiş metafizik/rasyonel teoloji geleneğiyle, yani Leibniz-Wolff çizgisiyle nasıl hesaplaştığından bahsedeceğim. Burada Kant’ın teklif ettiği iki ispat türünü nasıl savunduğunu ve hangi saiklerle bunların “ispatlayıcı” olduğunu savunmaktan vaz geçtiğini ifade etmeye çalışacağım. Kritik öncesi dönem hakkında bu konuşma bağlamında iki şeyin üzerinde durmak gerektiğini düşünüyorum, bunlardan ilki teleoloji ve özgürlük meselesinin Kant için bu dönemde de ehemmiyetli oluşu, bu iki kavramı, mekanik bir kozmogoniden taviz vermeden bir arada ele almanın imkanını ciddiyetle araması. İkincisi ise Kant’ın metafizik eleştirisinin, Leibniz-Wolff geleneğiyle hesaplaşmasının bu dönemde zaten başlamış olması. Bunlardan fiziko-teleolojik ve ontolojik/imkan delilleri özelinde bahsedeceğim.
Kant Evrensel Doğa Tarihi ve Gökler Kuramı (1755) adlı eserinde, gök cisimlerinin oluşum sürecini Newton fiziğine uygun bir biçimde ele alan bir kozmogoni ortaya koyarken çalışmanın Tanrı’nın varlığıyla ilişkisine işaret etmiştir, bu bağlamda tüm evreni yöneten temel bir yapının varlığının, fiziko-teolojik delilin öncüllerinin dayanak noktası olması gerektiğini savunmaktadır. Ancak bu tezini çok kısa bir süre sonra terk edecektir. Önce Nova Dilucidatio’da (1755) Descartes’ın ontolojik argümanına ilk eleştirilerini dile getirir, ardından Tek Mümkün Argüman’da (1763) kendi ontolojik argümanını geliştirir. Bu sonuncu eserde Kant, imkan kavramının analizine dayanarak ortaya koyduğu ontolojik delilin kendi versiyonunun, Tanrı’nın varlığına dair kesin delil olabilecek bir ispatlamanın biricik dayanağı olduğunu ifade etse de onun “matematiksel kesinliğe sahip” olmadığını da belirtir. Bunun yanı sıra bu eserde fiziko-teleolojik delilin, Tanrı’nın varlığını ispatlama gücünden mahrum olduğunu gösterir. O ancak ontolojik argümana dayandırılarak, kesinlikten yoksun bir biçimde kullanılabilir. Ontolojik delil bağlamındaysa Kant, Tanrı’nın hem mantıksal hem ontolojik olarak imkanın nihai ve hakiki zemini olan zorunlu varlık olduğunu gösterir. Bu argümanda tüm mümkün varlıkların hakiki nihai zemini olarak kabul edilmesine karşın bilindiği gibi Tanrı, birinci Kritik içerisinde “tüm mümkünlerin toplamı” olarak aklın idealine denk gelecek ve tecrübe üzerine düşünmenin temel unsuru olarak işlevsel bir role indirgenecektir. Buraya kadar metafiziğin negatif rolünün adım adım nasıl şekillendiğini gözlemlemek mümkündür. Pozitif görevse özellikle üçüncü Kritik ve mesela “Düşüncede Yönünü Bulmak Ne Demektir?” gibi makalelerde, yani eleştiri projesinin geç dönem ürünlerinde daha açık bir biçimde ele alınacaktır. Kant’ın üçüncü Kritik’te işaret ettiği üzere aklın sınırsız varlık kavramını, tüm sınırlı-olumsal varlıkların zeminine yerleştirme ihtiyacının, onun hem teorik hem pratik kullanımı için gerekli olduğunu ve bu iki kullanımın birbirine muhalefet etmediği gibi birbirini desteklediğini bu metinlerde daha net bir şekilde görülmektedir. Bu sebeple Kant’ın geç dönem eserlerinde fiziko-teleolojik delili metafiziğin pozitif görevini yerine getirmek amacıyla kullandığını iddia edeceğim. Konuşmamı üçüncü Kritik’te Kant’ın fiziko-teleolojik delilin, aklın teorik ve pratik ihtiyaçları doğrultusunda amaçlı bir doğal dünya ve ahlak sahası tasavvurunu bir arada düşünmek için kullanılması gerektiğine yaptığı ısrarlı vurgunun önemine işaret ederek bitireceğim.


-Seniye Tilev

Etkinlik Kadıköy Müze Gazhane’de yüz yüze gerçekleşecek olup, katılımcılar pandemi kurallarına uygun olarak mekana kabul edilecektir.

Etkinlik ücretsiz olup kayıt gerekmektedir. Kayıt olmak isteyenler 21 Mart 2022 Pazartesi tarihinden itibaren https://bilet.kultur.istanbul/?ec=KANTVEDIN bağlantısından kayıt olabilirler.