The Critique and Lectures on Logic

7 March 2022 / Comments Off on The Critique and Lectures on Logic

English Blog

Author: Aliye Kovanlıkaya

*This article is written in Turkish.

Türkiye Kant Topluluğu için bir blog yazısı yazma daveti alınca elbette çok memnun oldum, fakat yazamayacağımı söyledim. Vakit sıkıntısını bir yana bırakacak olursak iki nedeni vardı: İlki, kısa vadede toparlayıp yazabileceğim bir konunun aklımda olmaması. İkincisi, belki daha ağır basan neden, blog yazısının ne olduğuyla, nasıl yazılacağıyla hiçbir tanışıklığımın olmaması. Biraz konuştuk üzerinde. Lisans düzeyindeki Kant felsefesi çalışmalarını birazcık da olsa kolaylaştıracak yazıların hedeflendiğini öğrendim. Yazma teklifi ve cesaretlendirmeleri için Türkiye Kant Topluluğu temsilcilerine teşekkür ederim. Bu konuyla ilgili bişeyler yazabilirdim, Kant okuyup anlamanın zorlukları tanışık olduğum şeylerdi. Elbette tutulmasını pozitif olarak önerebileceğim bir yol yok. Aşağıda okuyacaklarınız (okumayı sürdürürseniz tabii) daha ziyade Kant okuma-anlama macerasında genel olarak yaşadığım güçlüklerden çıkarılmış notlar. Ve baştan yapabilmiş olsaydım daha az çileli ve daha anlamaya imkân veren bir okuma sağlayacağını zannettiğim bir yol önerisi.

Lisans eğitimine öncesinde, felsefeye meraklı her genç gibi bir miktar tanışıklığım vardı Kant düşüncesiyle: Kopernik devrimi. Şimdilerde ilk kez Kant dersi verdiğim öğrencilere soruyorum, Kant hakkında yaygın olarak ne bilindiğini. Genellikle ödev diyorlar. Kimse kolay kolay Kopernik devrimi demiyor: Devrimler artık unutulduğundan olsa gerek. Lisans ve yüksek lisans derslerinde Kant sık sık karşımıza çıktı; genellikle derslerin başında. Daha çağdaş düşünürlerin metinlerine, daha güncel tartışmalara hazırlık mahiyetinde. Bu dersler sayesinde Kant’ın metinleriyle tanışmış oldum. Bu dönemden aklımda kalan, üzerine yazılanlardaki formülasyonları Kant’ın metinlerinde bulmakta ne kadar zorlandığım, hatta başaramadığım. Doğrudan Kant’ı anlamaya yönelik okumalara ancak doktorada başlayabildim.  Bunu belirtmemin nedeni şu: Kant okumaya başladığımda felsefî jargonla epeyce tanışıklığım vardı. Ve başka türlüsü mümkün olmadığından, bilmediklerimi bildiklerime bindirerek öğrenmeye çalışıyordum. Bunun çıkar yol olmadığını el yordamıyla da olsa fark etmiş olmalıyım ki Kant’tan okuduklarımı anlayabilmek için Leibniz’e yöneldim. Kant’ın düşünceleriyle gerektiği gibi tanışık olsaydım 20.yüzyılda yazılan, bazen sıcağı sıcağına okuma ve tartışma fırsatını bulduğumuz düşünceleri o zaman yerli yerine oturtabilirdim, belki.

Öncelikle belirtmek isterim: Burada Kant’ı anlamaktan kastım, felsefî sisteminin bütünü hakkında bir resim oluşturmak, bu sayede her alanına vakıf olmak, vs. değil. Daha basit ve bu resmi layıkıyla oluşturabilmek için -yeterli olmamakla birlikte- zorunlu, daha “avam” bir konu: Kant’ın metinlerini okuyup anlayabilmek. Şüphesiz bütüne vakıf olmak okunan metnin anlaşılmasını kolaylaştıracaktır. Fakat bu durum şunları gözden kaçırmaya kadar varmamalıdır: Birincisi, bütüne vakıf olmak için Kant üzerine yazılanları okumak, belki bu devir için daha faydalı olabilecek bir uyarı, konuşulanları dinlemek yetmediği gibi gerekli de değildir; tek faydaları okuyanı veya dinleyeni bazı konularla, bazı sorularla tanıştırmalarıdır. Bütünsel resim için yapılması gereken bellidir: Kant’ın epeyce metnini okuyup anlamak gerekir. İkincisi, tek başına bütünsel resim kimseyi (henüz) okumadığı metinleri (zaten) anlamış yapmaz. Dolayısıyla Kant’ı anlamak veya anlamaktaki zorluklar dediğimde, basit, sıradan bişeyi, “basbayağı” metin okuyup anlamayı kast ediyorum.

Kant okumaktaki güçlüklerin en azından “bizim durumumuzda” başında gelenlerden olan “dil bilme” meselesi üzerinde de -söyleyecek çok bişey bulamadığımdan- fazla durmayacağım. Kant’ı hangi yazılı dilde okuyorsak o dili iyice öğrenmek gerekiyor; anadil, mesela Türkçe, dahil. Bazı durumlarda -her zaman değil- birkaç yazılı dilde okumanın, karşılaştırma imkânı vermesi nedeniyle, faydası oluyor; hatta bu karşılaştırmalar sayesinde o dili öğrenmeye de başlayabiliyoruz. Bunun için gereken araçlara ulaşmak artık o kadar kolay ki …

Bununla birlikte Kant’ı okumak ve anlamaktaki (elbette benim karşılaştığım) güçlükleri bir dil meselesi gibi ele almak istiyorum. Biraz daraltarak ve genel kabul gören yaklaşımla uyum içinde kalarak söyleyeyim, Kant’ı anlamak için Die Kritik der reinen Vernunft (1781) adlı eserini anlamak ve yine aynı tamlamayla bahsettiği projenin çerçevesini belirlemek gerekir. Dolayısıyla Kant’ı okuyup anlamayı, bu eseri merkeze alarak mülahaza etmek yanlış olmayacaktır. Her (okunmaya değer) düşünür gibi Kant’ın, her (okunmaya değer) eser gibi Die Kritik der reinen Vernunft’un (bundan böyle “KrV” diyeceğim, çünkü bu eserin Türkçe adının ne olması gerektiği apayrı, çok ciddi ve bence uzlaşma sağlanması çok zor bir konu) kendine has bir dili vardır. Dikkati çeken şey ilk şey (okurdan -hâlâ okuyan varsa- ricam, bunu ve takip edecekleri “benim dikkatimi çeken” diye veya benzeri şekilde anlaması; ben doğrudan o dilde yazarsam, yazmak giderek saçmalaşıyor, yazamaz hale geliyorum) bu dilin “uzun cümleli” bir dil olmasıdır. Uzun cümle sorunu daha fazla dikkat edip, daha çok vakit ayırmakla aşılabilir sadece (kolay olduğunu söylemiyorum). İkinci dikkat çeken şey kelime zenginliği. Çoğunluğu terim haline gelmiş, Kant’ın düşüncesini anlamak için sadece sözlük anlamıyla değil, yüzeysel olarak değil, tam olarak anlaşılması gereken, bazen uzun uzun açıklanan bazen açıklanmayan kelimeler. Örnek verme gereği duymuyorum, Kant okurlarının bu konuda bana katılacaklarını sanıyorum. Gerekirse terim indeksi olan herhangi bir KrV’ye bakmak yeterli olacaktır.

Terim haline gelmiş bu kelime zenginliğini iki gruba (ikiye ayırmak her zaman en kolayı ve doğruya en yakını olmasa bile yanlıştan en uzak olanı olduğu için) ayırabiliriz: Tanışık olduğumuz terimler ve tanışık olmadığımız terimler. Tanışık olmadığımız terimlerin bizim için ne büyük güçlük oluşturduğunu tecrübe etmişizdir; hele Kant’ı anadilimiz olmayan veya vakıf olmadığımız bir dilde okumaya çalışıyorsak. (KrV’deki terimlerin hepsiyle okumadan önce tanışık olanlar olabilir tabii; onlara birazdan geleceğim.) Fakat bunlardan kaynaklanan okuma ve anlama zorluğu, sanılabileceğinin aksine, diğerlerinden kaynaklanana nispetle o kadar da üstesinden gelinmez değil. Söz konusu kelime daha önce karşılaşmadığımız bir kelime olduğundan, bilmediğimizi biliriz. Ve niyetimiz varsa anlamını öğrenmeye çalışırız. Önceden tanışık olduğumuz kelimeler zihnimizin önünde, sayesinde metnin o bölümüne ve ondan hareketle geri kalanına ulaşabileceğimizi düşündüren şeffaf olduğunu zannettiğimiz bir tür perde teşkil eder KrV’nin anlaşılmasında. Bildiğimizi zannettiğimizden araştırma, öğrenme yolunu tutmaya gerek göremeyiz. Bazılarını gündelik dilden tanırız bu kelimelerin, bazılarını başka -felsefî veya değil- metinlerden, derslerden, konuşmalardan, vs. Bu durum söz konusu terimin KrV içindeki anlamını öğrenmeyi engellemekle kalmaz, onunla ilişki içindeki diğer konuların (ki, genellikle eserin bütünü) anlaşılamamasına da yol açabilir. (Dolayısıyla KrV terminolojisini -bir şekilde- KrV okumadan öğrenenlerin işleri- bu hesapla epeyce zor.)

Peki ne yapılabilir? Nasıl bir yol tutulabilir? Başta söylediğim gibi, doğrudan bir önerim yok. Sadece bir noktaya dikkat çekmeye çalışacağım. Konuşulan, yazılıp okunan her dil gibi Kant’ın KrV’deki dili de durup dururken ortaya çıkmış, başka dillerle akrabalığı olmayan bir dil değil. Elbette bu dil de Kant’ın içinde yetiştiği kültürün ve ortamın ürünü; onlara indirgenemese de. Burada işaret etmek istediğim, önceki düşünürlerin Kant üzerindeki etkisi değil; o daha başka bir konu. İkisinin paralel olması hiç zorunlu değil. Mesela, düşünceleri Kant üzerinde çok etkili olmasına rağmen Kant’ın dilinin doğrudan Locke’tan feyz aldığını düşünmemiz için bir neden yok. Kant’ın KrV’yi epeyce uzun bir zaman zarfında yazdığını biliyoruz.  KrV’nin yazıldığı dönem öncesinde, her birinin izlerini KrV’de bulabileceğimiz yayınlanmış birçok yazısı da var elimizde. Bunlardan başka, KrV’yi hazırladığı sırada verdiği derslerin notlarından, başka açılardan olduğu gibi, KrV’deki dilin anlaşılması için de yararlanabiliriz. O sıralarda verdiği antropoloji, metafizik, etik ve mantık derslerinin notları yazışmaları ve önceki eserleri kadar KrV’ye ışık tutacak şekilde okunabilir. Bu derslerde Kant Leibniz-Wolff-Baumgarten çizgisini takip eder; adını verdiğimiz derslerin ilk üçünde ders materyali olarak çoğunlukla Baumgarten’in metinlerinden, mantık için ise Baumgarten’in hem öğrencisi hem de yakın dostu olan Meier’in kitabından yararlanır. Baumgarten’in Metafizik kitabına şöyle bir göz gezdirmek bile Kant’ın karşısına aldığı metafiziğin bizzat kendisini değilse de şekle şemaile bürünmüş (bu yüzden olduğu şey olmaktan epeyce çıkmış) mücessem halini görmeye yetecektir. Baumgarten’in Latince eserinden yararlanarak Kant’ın Almanca yaptığı dersler, sadece Kant’ın dilinin değil Almanca felsefe terminolojisinin oluşumunu da etkilemiş olmalı.

Bu ders notları arasında KrV’yi anlamaya en çok yardım edeceğini zannettiklerim Meier’in kitabını temel alarak 40 yıllık zaman diliminde en az 32 kere verdiği mantık dersinin notlarıdır. Kant’ın mantık notları dendiğinde ilk akla gelen, Kant’ın sağlığında, eski öğrencisi Gottlob Benjamin Jäsche tarafından Immanuel Kant’ın Mantığı adıyla 1800 yılında yayınlanan ve diğer derlemelerden ayırt etmek için ‘Jäsche mantığı’ diye anılan eserdir. Tek başına bu eser bile, Kant’ın mantık derslerinin KrV’nin yapısını nasıl belirlediğini, kullanılan dili nasıl şekillendirdiğini görmeye yeterlidir. Eserin KrV’nin ilk baskısından dokuz yıl sonra yayınlanmış olması aklı karıştırabilir. Fakat Kant Jäsche’ye 40 yıl boyunca geliştirerek verdiği dersle ilgili her şeyi -kenarlarına ve satır aralarına notlar yazdığı Meier’in kitabı dahil olmak üzere her şeyi- teslim etmiştir. Dolayısıyla sonra yayınlanmış olması Jäsche mantığını KrV sonrası bir eser yapmaya yetmez. Yine de notlardan hangilerinin Kant’ın hangi dönemine ait olduğu ve Jäsche’nin eseri hazırlarken Kant’ın notlarını ne kadar değiştirdiği sonu gelmeyecek bir tartışma konusudur.

Kant’ın mantık dersi notlarının epeyce çok sayıda derlemesi olduğu bilinmektedir. Bu notları birbirleriyle karşılaştırmak dersin içeriğinde zamanla değişenleri tespit etmeye büyük ölçüde yetecektir. Notların incelenmesi, mantık derslerinde hiç ara vermeden kullandığı ve dönemin yaygın kabul gören dilinin örneği olan Meier’in kitabıyla Kant’ın KrV’deki dili arasındaki sürekliliği ve farkları görmeye, böylece KrV dilini anlamaya yardım edebilir. Kant’ın kullandığı kitap, Meier’in Vernunftlehre adlı eserinden, derslerde kullanılması için oluşturulmuş Auszug aus der Vernunftlehre adlı daha kısa kitaptır. İkisi de aynı yılda, 1752’de yayınlanmış ve ikincisi yaygın olarak mantık derslerinde kullanılmıştır. Kant kitabı dersi verdiği ilk yıllarda daha yakından takip etmiş, giderek uzaklaşmakla birlikte tamamen bırakmamış, özellikle ana hatları bakımından büyük ölçüde sadık kalmıştır. (Dersi 1790’larda alan öğrencilerin artık Meier’in kitabını edinme gereği duymadıkları söylenir.)  Kant KrV’nin ilk baskısına yazdığı “Önsöz” bu sürekliliğinin en önemli örneğidir.

Bu Önsöz’e göre Kant’ın muhtemel KrV okurlarından beklentisi, eseri hem Meier’in kitabında hem kendi verdiği mantık derslerinde sırasıyla ‘Elemantarlehre’ (Temel Öğreti) ve ‘Methodenlehre’ (Yöntem Öğretisi) bölümlerin öncesinde yer alan ‘Erkenntnislehre’ (Bilgi öğretisi, aşağı yukarı epistemoloji) bölümünde tesis edilen mantıksal kıstasların bazılarına göre değerlendirmeleridir. Kendisi de böyle yapar: İddiası odur ki, tamlık (Vollständigkeit), kapsamlılık (Ausführlichkeit), kesinlik (Gewißheit) ve mantıksal seçiklik (Deutlichkeit) bakımından KrV’nin hiçbir eksiği yoktur. Mantıksal seçikliğin sağlanabilmesi için görüsel (estetik) kesinlikten bilerek ödün vermiştir; çünkü, Rahip Terrasson’un sözünden hareketle vurgulayarak belirttiği gibi “Bu kadar seçik olması gerekmeseydi birçok kitap daha da seçik olurdu.” (Axix) Tamlık ve kapsamlılık, bilginin mantıksal mükemmelliğini (Vollkommenheit) nicelik (Quantität) bakımından değerlendirmenin iki ölçütüdür. Seçiklik bilginin niteliği (Qualität), kesinlik ise modalitesi (Modalität) açısından mükemmelliğidir. Tıpkı Meier gibi Kant’a göre de bilginin mantıksal mükemmellikleri arasında en temel olanı, izafet (Relation) bakımından haiz olabileceği doğruluğudur (veya hakikati, Wahrheit). Kant’ın KrV’ye yazdığı ilk Önsöz’de bilginin bu mükemmelliğinden hiç bahsetmemesinin bir nedeni olsa gerektir.

Velhasıl, eserin mantıksal iklimiyle tanışmayı sağlaması nedeniyle, Kant’ın uzun yıllar boyunca verdiği mantık derslerinin notlarıyla ve derslerde kullandığı kitapla beraber okunması, Kritik der reinen Vernunft’un dilinin anlaşılması için naçizane önerimdir.

Metinler:

https://korpora.zim.uni-duisburg-essen.de/kant/aa09/Inhalt9.html

Lectures on Logic, Çev. ve Ed. J. M. Young, The Cambridge Edition of the Works of Immanuel Kant, Cambridge University Press, 2004.

Auszug aus der Vernunftlehre, G. F. Meier, Halle, 1752.

https://korpora.zim.uni-duisburg-essen.de/kant/meier/

Excerpt from the Doctrine of Reason, G. F. Meier, çev. A. Bunch, Bloomsbury Publishing Plc., 2016.

“Kant’ın Mantık Felsefesi İçin Mirası”, R. Pozzo, Çev. B. Tatar, Bilimname VI, 2004/3, s. 187-200.