What couldn’t Kant Achive?

16 April 2021 / Comments Off on What couldn’t Kant Achive?

English Blog

*This article is written in Turkish.

Author: Ahmet Ayhan Çitil

Bildiğimiz Kant, felsefeyi yeni bir mecraya sokan Kant, son iki yüzyıldır düşünceleriyle irtibat kurmadan felsefe yapılamayan Kant dünya sahnesine 1781’de çıktı. Kant’ın başyapıtı Kritik der reinen Vernunft bu tarihte yayımlandı. Kant bu eser yayımlandığında 57 yaşındaydı. Eğer bugün akademide yer alan bir profesör olsaydı emekliliğine hazırlanıyor olabilirdi. Öyle olmadı. Vefatına kadar verdiği eserlerle büyük bir düşünsel dönüşümün merkezinde yer aldı.

Eğer Kritik der reinen Vernunft’la başlayan eserler dizisini yayımlamasaydı kendisi yine de düşünce tarihinde bir yere sahip olurdu. Ama biz kendisini büyük ihtimalle bir fiziksel coğrafyacı olarak tanırdık, bir filozof olarak değil… Kendisini, örneğin, gelgit olaylarının yerkürenin kendi ekseni etrafındaki dönüş hızını yavaşlatabileceğini ilk öne süren fiziksel coğrafyacı diye bilirdik. Ya da modern mekaniğe dayalı ilk kozmogonilerden birisini kaleme alan bir bilim insanı olarak adını anardık. Galaksilerin yapısının neden disk biçiminde olduğuyla ilgili bir açıklama getiren bir astrofizikçi olarak da bilim tarihi kitaplarında adı geçebilirdi. Şu andan geriye bakıp iyi ki tüm bu çalışmaların ötesine geçtiğini söyleyebiliriz.

Akla gelen bir başka soru da şu olabilirdi: Kritik projesini yayımlamaya başlamayan Kant felsefede de bir iz bırakmış olmaz mıydı? Bu haklı bir soru olurdu. Çünkü Kant, 1746-7 yıllarında kaleme aldığı ilk kitabı Gedanken von der wahren Schätzung der lebendigen Kräfte [Canlı Kuvvetlerin Doğru Tahmini Üzerine Düşünceler] 1749 yılında yayımlandıktan sonra coğrafya ile ilgisini sürdürmekle beraber, bugün bazılarının “Kritik öncesi felsefe projesi” diye andıkları bir sorun yumağıyla ilgili çalışmalarına başlamış ve yaklaşık yirmi sene fizik, rasyonel kozmoloji ve teoloji ilişkileri ile ilgili bir dizi eser vermişti:

Evrensel Doğa Tarihi

Allgemeine Naturgeschichte und Theorie des Himmels [Evrensel Doğa Tarihi ve Kuramı] (1755)

Yeni İzah

Principiorum primorum cognitionis metaphysicae nova dilucidatio [Metafiziksel Bilişin İlk İlkeleri Üzerine Yeni Bir İzah] (1755)

Fiziksel Monadology

Metaphysicae cum geometrica iunctae usus in philosophin naturali, cuius specimen I. continet monadologiam physicam [Geometri ile Birleşik Metafiziğin Doğa Felsefesinin Kullanımı, Kısım 1: Fiziksel Monadoloji] (1756)

Tek Mümkün Kanıtlama

Der einzig mögliche Beweisgrund zu einer Demonstration des Daseins Gottes [Tanrının Varoluşunun İspatına Destek Olabilecek Tek Mümkün Kanıtlama] (1763)

Negatif Büyüklükler

Versuch den Begriff der negativen Größen in die Weltweisheit einzuführen [Felsefeye Negatif Büyüklükler Kavramını Sunma Girişimi] (1763)

Araştırma

Untersuchungen über die Deutlichkeit der Grundsätze der natürlichen Theologie und der Moral [Doğal İlahiyat ve Ahlakın İlkelerinin Ayrıklığına İlişkin] Bir Araştırma (1764)

Kant bu eserlerinde Kritik dönemdekinden çok farklı amaçların peşindeydi: metafizikle fiziği buluşturmak, mekanik fizik içerisinde amaçlılığı anlamlandırmak, ahlaki özgürlüğe teorik fiziğin sınırları içerisinde yer açmak, Tanrı ile evren arasındaki ilişkiyi açıklığa kavuşturmak…

Lakin Kant tüm bu çalışmalarda vardığı noktadan hoşnut olmadı. 1768 tarihinde yayımladığı Von dem ersten Grunde des Unterschiedes der Gegenden im Raume [Uzaydaki Yönlerin Ayrıt Edilmesinin Nihai Zemini Üzerine] başlıklı makalesinde öne sürdüğü görüşler Kritik der reinen Vernunft’a doğru giden yolun ilk taşını koydu. 1770 yılında savunduğu De mundi sensibilis at que intelligibilis forma et principiis [Duyulur ve Akledilir Dünyanın Suret ve İlkeleri Üzerine Tez] başlıklı profesörlük takdim tezi ise Kritik öncesi son felsefe eseri oldu. Bundan sonra sessiz on yıl olarak anılan dönemde çok çok az metin yayımladı.

Kant’ın Kritik–öncesi eserlerindeki görüşleri açıkça reddettiğini ve öğrencilerine bu metinleri okumamalarını önerdiğini biliyoruz. Bu dönem hakkında çalışmalar yapan çoğu araştırmacı da benzer görüşleri savunuyorlar. O dönemdeki eserlerin orijinal olmadığı, Kritik dönemine taşınan problematikler içermediği ve hatta bağdaşık bir görüntü sergilemediği sıklıkla dile getiriliyor. Tüm bunlar doğru olmakla beraber Kant’ın bu döneme ait eserlerini okumanın çok önemli bir yararı olabilir: Kant’ın felsefi olarak neyi başaramadığını ya da neyin başarılamayacağını düşündüğünü anlamak, Kritik projesinin çıkış noktasını daha iyi anlamamızı sağlayabilir.

Kant’ın Kritik – öncesi felsefe projesini anlamak için ilk kitabına, Canlı Kuvvetler’e, bakmak yararlı olabilir. Bu kitapta 22 yaşında genç bir üniversite öğrencisi olan Kant o dönemin uzunca süredir devam eden Vis Viva (Canlı Kuvvet) tartışmasına bir çözüm önermişti.

Vis viva tartışmasıKartezyen düşüncenin okkült olanı reddine kadar geri götürülebilir.  Kartezyen düşünceye göre doğada açıklaması matematiksel olarak verilemeyecek bir husus bulunmamaktadır. İçsel kuvvetlere sahip bir madde fikrine yer yoktur. Bu bakış açısından cisimlerin özü uzamsal kabul edildiğinden kuvvet de ancak bir nicelik olarak anlaşılabilir. Tanrı yegâne fail olarak evrendeki hem tüm hareketin kaynağında yer alır hem de hareketi korur. Başka bir deyişle doğadaki tüm etkileşimlerde korunan toplam harekettir ve bu nicelik mv formülü ile ifade edilebilir. Newton’ın kütle anlayışı hâkim olana kadar bu formülde “m” madde miktarı olarak (ki uzama indirgenebilir) ve “v” hız olarak ele alınmıştır.

Leibniz bu Kartezyen anlayışa karşı çıkmıştır. Ona göre de kuvvet bir nicelik olarak ele alınabilir ama nicel olana tamamen indirgenemez. Kuvvet maddenin nitel ve özsel bir bileşenidir. Kuvvetin nicel ve ölçülebilir etkileri elbette bulunmaktadır. Ama Tanrının asıl koruduğu maddenin özünde yer alan canlı kuvvettir, vis viva’dır. Vis viva’nın büyüklüğü ise mv2 ile ifade edilmelidir. Leibniz, Kartezyen düşüncenin düzgün doğrusal çarpışma ve havaya atılan bir cismin izlediği hareketin çözümlemelerini yetersizliği bakımından eleştirmiştir. Düzgün doğrusal çarpışmanın çözümlenmesinde korunan büyüklüğü vektörel almaları gerekirken almadıklarını, havaya atılan cisme ilişkin hesaplarda da mv büyüklüğünün esas alınmasının yanlış sonuçlara yol açtığını belirtmiştir.

Fizikçi ve felsefeciler arasında yoğun ve uzun süreli tartışmaların yaşanmasına yol açan bu sorunun matematiksel bakımdan Jean Le Rond d’Alembert’in Traite du Dynamique (1743) adlı eserinde çözüme kavuşturulduğu düşünülmüştür. Aynı eserin 1758 baskısına yazdığı önsözde d’Alembert konuya yeterli bir felsefi açıklama da sunmuştur. Kant bu çalışmalardan haberi olmaksızın konuyla ilgilenmiş ve soruna çok başka bir açıdan bir çözüm önermeyi denemiştir. Kant’ın önerdiği çözüm o günlerde ve bugün de kabul görmemekle beraber Kritik projesine geçmeden önce neyi başarmaya çalıştığını anlamak bakımından önem arz etmektedir. 

Kant kendi çalışmasında hem metafiziksel–nitel olana hem de matematiksel–nicel olana yer veren bir açıklamanın gerekliliğini savunmuştur. Kant bu yaklaşım için Georg Bernhard Bilfinger’in 1725’te yayınlanan Dilucidationes adlı çalışmasından ilham aldığını ifade etmiştir. Bilfinger varlığın metafiziksel belirleniminin ne olması gerektiği konusunda Kartezyenler ve Wolffcular arasında yürüyen bir tartışmaya belirli bir bakış açısından her ikisine de hak veren bir çözüm önermiştir. Benzer şekilde Kant, matematiksel bakış açısından Kartezyenlerin, metafiziksel bakış açısından da Leibnizcilerin haklı olduğunu ve matematiksel olanla metafiziksel olan arasında bir sürekliliğin tasavvur edilebileceğini düşünmüştür. Ancak bu düşünüş biçimi ya vis viva’nın vis mortua’ya (cismin durağan halde sahip olduğu düşünülen ölü kuvvete) indirgenebileceğini ya da vis viva’nın durağan bir cisimde mevcut olacağı gibi sonuçlara yol açtığı için yeterli bir çözüm olmaktan uzak kalmıştır.

Kant’ın yukarıda andığımız ve 1764’e kadar süren çalışmaları bu ilk girişimin başarısızlığının nedenlerini anlamak üzere fiziğin temel kavramlarını metafizikle ilişkisi içerisinde düşünme girişimleridir. Kant’ın Uzaydaki Yönler makalesinin Kritik projesine giden yolda neden bu kadar önemli olduğu da bu arka planda anlaşılabilir olmaktadır. Kant’ın, uzay ve zamanın varlıksal statüsü ile ilgili görüşünün değişmesi ile birlikte matematiksel olanın geçerli olduğu alanla metafiziğin alanına giren ve kendinde olan arasındaki kapatılamaz uçurumu bu eserinde net olarak fark ettiğini düşünebiliriz. Bu bakımdan kendisinin 1746 yılından itibaren bir araya getirmeye çalıştığı ve matematiksel olanla metafiziksel olan arasında bağ kurmaya ve geçiş yapmaya yönelen araştırma projesi başarılabilir değildir. Öyleyse bu uçurumun farkındalığında her şey yeni baştan düşünülmelidir.

Önerilen okumalar

Ameriks, Karl. Kant’s Theory of Mind. Clarendon Press, Oxford, 1982.

Beiser, Frederick C. ‘‘Kant’s Intellectual Development: 1746–1781’’, s. 26–61, Guyer (1992).

Guyer, Paul. The Cambridge Companion to Kant. Cambridge University Press, Cambridge, 1992.

Laywine, Alison. Kant’s Early Metaphysics and the Origins of the Critical Philosophy. Ridgeview, California, 1993.

Schönfeld, Martin. The Philosophy of the Young Kant: The Precritical Project. Oxford University Press, Oxford, 2000.

Smith, George E. “The vis viva dispute: A controversy at the dawn of Dynamics”. Physics Today 59(10), 2006.